hesabın var mı? giriş yap

  • nette hiç bir yerde karikatürleri olmayan sadece scan edilmiş halde bulabileceğiniz muhteşem karikatüristlerden biri.

    adam la kadın yatakta yatmaktadırlar
    adam eliyle pipisini tutarken

    adam : naciye bak kahvaltını yatağına getirdim
    kadın: istemem sen ye hayvan herif
    adam : aa valla olmaz, bari sıcak bişeyler iç.

    o sırada cocuk kapıdan bakar
    "ne pis bi aşkın meyvesiyim lan ben"

  • bu karikatür daha önce burada vardı ancak yazarı uçmuş sanırım.. bize kısmetmiş..
    penguen no :151

    genç : bütün sülale akraba evliliği yapmış bana niye izin vermiyosunuz?!!!
    anne : çünkü dersimizi aldık!!! yıllarca sakat ya da hastalıklı çocuklarımız oldu!!... sen şanslıydın!!!... ay samet sen de bişeyler söylesene!!!
    baba : oğlum manyak mısın dayınla evlenip napıcan...

    o babanın sakin ve umursamaz tavrı yok mu..

  • bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan...

    bir karton kutusu vardır, onun üzerine oturur, yanında getirdiği küçük siyah çantasından 10lu yara bandı paketlerini çıkarır, ve çekine çekine duyurmaya başlar işini:

    "10 adet yara bandı 1 milyon lira..."

    yandan akıp giden kalabalığın yarısı adamın görme özürlü olduğuna inanmaz, birazı duygu sömürüsü yapıyor zanneder, bir kısmı değecek birşey olsa sattığı kandırmanın hesaplarını yapar... çok azımız farkederiz adamın hakikaten namusuyla para kazanma çabasında olduğunu...

    1 milyon uzatır, kendi kendinize iyilik yapmaya niyetlenir "bana 2 tane ver, yeter" dersiniz...
    "olmaz abi, 10 tanesini satıyorum 1 milyona" der...
    ısrar edersiniz, inatla kabul etmez, "abi, haketmediğimi almam ben" cümlesini duyarsınız...
    "ben helal ediyorum" demeniz birşey ifade etmez, o daha keskin "bakıyordur" duruma, daha fazla uzatmaz, 10 yara bandını alır gidersiniz...

    iş biter, dönüşte sizin yaptığınız konuşmanın neredeyse aynısı iki genç kızla onun arasında yapılıyordur.
    kızlar sizden ısrarcı çıkınca başka bir çözüm önerir adam;
    "abla, o zaman ben sizin almadığınız bu artanları sizden sonraki müşterime veriyorum, ama helal edin..."

    konuşmanın ardından ne olacağını görmek için beklemeye başlarsınız...

    biri gelir birkaç dakika içinde, verir 1 milyonu alır 10 tane yara bandını, tam gidecekken bizimki "pardon abla," diye başlar anlatmaya, ve ısrarla ona verir elinde önceki seferden kalan 8 tane yara bandını...

    az üzülür, biraz burulursunuz,
    az önce 50 yara bandı parasına yediğiniz döner ekmek düğümlenir boğazınızda...

    bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan,
    bakmanın ötesinde görmeyi öğretiyordur insana yanından her geçildiğinde...

    malum,
    10 adet yara bandı 1 milyon değerinde...

  • japonya'da ilk olarak 1987'de anılmış bir kavramdır. ineklik derecesinde bir şeye bağlı olan kişilere denir. ingilizce karşılığı ilk zamanlarda nerd olsa da bu otakuların sosyal kabulünden beri geek daha uygun bir karşılık olmuştur. bu bağımlılık, bilgisayar oyunları, anime, manga ya da askeri malzemeler hatta japon pop starı bile olabilir. genelde erkek olmakla birlikte tek tük kadın olanlara da rastlanır. bunlar ilk dönemlerde baya kendilerini dışa vuramayan tiplermiş, çünkü 80'lerin sonu 90'ların başı gibi bu kavram utanılacak birşeymiş, bir manga otakusu olan miyazaki diye bir herifin evinde dört kız öldürmesi ve sonra yakalanması tuz biber olmus tabi. japonyadaki herkes bu herifin cinayetleri işlemekte gerçek bir motivasyonunun olmadığını sadece biriktirdiği şeylerin etkisinde kaldığını bir şekilde kabul etmiş. ( bu olayla ilgili m generation diye meşhur da bir kitap var. internette de herifin odasının fotograflarını falan bulmak mümkün, sanırım geçenlerde idam edildi)

    japon sosyologlar bu kavramın japonyanın bilgi kapitalizminin (information capitalism) bir ürünü olduğunu iddia ediyor. çünkü japonya'da yaşayan insanlar kimliklerini markalar, oyunlar, animeler, vs aracılılığı ile tanımlıyorlar. neo homo sapiens de deniyor bu dönemin insanına. ancak 2002'den sonra otaku daha çok kabul görmeye başlıyor ama tabi çok da eleştiriliyor çünkü toplum düzeyinde hiç bir faydası yok, tamamen kişisel zevk için gelişmiş bir şey. o yüzden japon kültürü gittikçe kişisel bir hal alıyor, toplum bilinci azalıyor diye bangır bangır bağıyor kimi otoriteler. diğer bir zararlı sonuç da, son zamanlarda daha da popülerleşen bu otaku kültürünün fazlasıyla aseksüel olması. moe dedikleri birşey var sadece bunu seviyorlar. moe de sevimlilik düzeyinde kalan bir yakınlaşma olabilir acak çünkü bu otaku denilen tipler sadece bir anime karakterine ya da figure denilen el yapımı anime karakterleri bebeklerine aşık oluyorlar. cinsellikten mümkün olduğunca uzak durmak istiyorlar ki hatta youtube'da falan 30 yaşına kadar bakir kalırsa büyücü olacağını düşünen erkekler var, kimisine test falan yapıyorlar gerçekten tahrik oluyor mu diye, göründüğü kadarıyla olmuyor herif. tabi bu aseksüellik yüzünden de son on yıldır japonya en düşük doğum oranına sahip. hatta geçenlerde bire bir anlamı "az çocuk bakanlığı" olan bir bakanlık kurulmuş bu durumla baş etmek için. bazı batılı sosyologlar bu durumun japonyayı pasif bir toplum yaptığını böylece de dünya barışına katkıda bulunduğunu düşünse de, japonlar anime sevdasıyla ürememeye devam ederse yüzyıl sonra bir japonya olmayabilir tabi.

  • kimsenin oy vermediği ak parti iktidar, kimsenin seyretmediği recep ivedik gişe rekortmeni, kimsenin dinlemediği serdar ortaç ise albümü en çok satan şarkıcı. bırakın bu işleri... milletce lisedeki "ben calismadan 100 aldim" triplerindeyiz...

  • ön bilgi: 22 yaşındaki kisaltma kablosu, 51 yaşında, yılların tecrübesi, baba kisaltma kablosu'nun yaşıyla dalga geçerek aşık atmaya çalışır.

    (kablo ps3'ün başında hunharca top spin 4 oynamaktadır.)

    baba - ne oynuyorsun lan yine?
    ben - tenis baba.
    baba - ver bakayım ben de oynıycam.
    ben - dur baba çok kritik.
    baba - olm ver bi deniycem, heves ettik.
    ben - ya baba ne ps3'ü geldin 51 yaşına, emekli oldun, play station'a saracağına, hıyar yetiştirsene.
    baba - 22 senedir yapıyorum o işi ben.
    ben - saygılar...

    beni pek yarmadı ama, sizi yarar diye düşünüyorum.

  • "komşudan gelen kısır tabağının "boş göndermek olmaz" denilerek kısır koyulup geri gönderilmesine kısır döngü denir."

  • bunu yazan kendi çapında çapkın bir arkadaş;

    "rehberim silindi numaralarınızı mesaj atarsanız sevinirim :)"

    hemen altına da sevgilisi;

    "yollamazsanızda ben sevinirim."

  • xd şeklinde gülme sakın
    en yaralayan bu beni
    nice gülücükler gördüm ama
    anan zaa xd ne ola ki?

  • şu süreç en çok zaytung'u göçertti herhalde. adamların yayını bbc gibi kaldı güncel haberlerin yanında.

  • ufku açarken gelip geçici olduğumuzu da yüzümüze vuruyor bazen;

    evrenin yaşı 13,8 milyar.
    bunu 1 yıla indirger ve bir takvimde bakarsak;

    1 ocak--------- evrenin doğuşu
    10 ocak--------- ilk yıldız ışıkları
    13 ocak--------- ilk küçük galaksiler ortaya çıktı
    15 mart--------- samanyolu galaksisi oluştu
    31 ağustos----- sönen yıldızların küllerinden güneş doğdu
    21 eylül--------- dünyada yaşam başladı
    9 kasım--------- canlılar nefes almaya, beslenmeye, çevresine tepki vermeye başladı
    17 aralık-------- ilk canlı karaya ayak bastı
    28 aralık-------- ilk çiçek açtı
    30 aralık saat 06:24-------dinozorların nesli tükendi

    31 aralık;
    saat 23:00:00-------insan evrimleşti
    saat 23:59:40-------yerleşik hayata geçildi
    saat 23:59:46-------yazı icat edildi

    buda 6 saniye önce doğdu.

    hz. isa 5, hz. muhammed 3 saniye önce doğdu.

    2 saniyeden kısa süre önce amerika keşfedildi.

    ve bu takvimin ancak son saniyesinde doğanın sırlarını ve kanunları incelemek için bilimi kullanmaya başladık. **

  • bizim için alpay'ın fabrika kızı neyse gavur ellerinde one more cup of coffee odur. içerik de hemen hemen aynıdır.

  • kadın bir kullanıcıdan;
    şu an ağlıyorum desem kimsenin umurunda olmaz. ama ev boş desem hey yavrum hey.

  • trafik kazalarına dair fotoğraf ya da videolarda zaman zaman ayaktan çıkmış bir ayakkabı teki görürüz. bu tek ayakkabı aslında kazaya ve kazayı yapan kişi ve kişilere dair ciddi bir ipucu verir.
    bugüne kadar çok fazla trafik kazasında kurtarma faaliyetlerinde çalıştım* ve ne zaman ayaktan çıkmış bir ayakkabı gördümse o ayakkabının sahibi olan kişi ya ölmüştü ya da ağır yaralı idi.
    ve bu tip kazalardaki araçların süratleri 60-70km üstünde olduğu bilgileri vardı.
    sonrasında bunu biraz araştırınca kazada kişinin bilinci kapandığı anda o ayakkabıyı ayakta tutacak herhangi bir kontrol gücü kalmadığından, ayakkabı, kazanın meydana geliş şekline bağlı olarak ayaktan çıkabiliyormuş ve savrularak kaza mahallinden uzak yerlere dahi gidebilmesi de bundan dolayıymış.
    bir tafik kazasına müdahaleye yeni başlamışken trafik polisi bir ayakkabı teki getirip "ayakkabı çıkmış, bu adam zor yaşar" demişti. nitekim hastane yolunda ağır yaralı kurtardığımız kişi hayatını kaybetmiş haberini duymuştuk.

    bu bilgiden sonra ne zaman bir olay yerinde ayakkabı teki görsem hep içim burulur.

  • yeni (bkz: christopher nolan) eseridir. kendisinin çok büyük hayranı olmamın en önemli sebeplerinden biri, (bkz: 70mm film) muhabbetini uzun metrajlı filmlerde çekebilen bir yönetmen olmasıdır. (bkz: oppenheimer) filmi, bu noktada dünya sinematografi tarihinde bir kilometre taşı olacaktır. film hakkında konuşmak için bu entry'i 9 ağustos'ta editleyeceğim, ancak şimdi film hakkında değil, bu filmi nasıl izlemeniz gerektiği hakkında konuşacağım.

    bu filmi izlemek için almanya'dan çek cumhuriyeti'ne 2 gecelik seyahat yapacak olduğumu öncelikle belirterek filmin teknik detaylarına giriş yapmak istiyorum. bu film, yine bir christopher nolan klasiği olarak (bkz: imax) kameralarıyla çekilmiş bir film. nolan kara şövalye serisinde deneyip beğendiği bu analog film kameralarını git gide daha çok kullanmış ve sonuçtan memnun kalmış olacak ki bu işte artık ustalık kazanmış bir yönetmen.

    teknik konulara girmeden önce filmler ve nasıl çekildikleri ile ilgili genel bir bilgi sunmak istiyorum. analog fotoğraf makineleri ve filmler benzer bir şekilde çekilir ve içlerinde birkaç farklı özelliğe sahip film ruloları bulunabilir. bugün bu ruloların en yaygın kullanılanı klasik 35mm filmdir ve bu film de 2:40:1 aspect ratio ile yani sağa sola genişleyen ancak yukarı aşağı daralan bir yapıya sahiptir. bu filmin maksimum çözünürlüğü de en iyi şartlarda 4kdır. 35mm, sinema sektöründe kullanılan en yaygın film seçeneğidir ve neredeyse tüm sinemalarda bunu deneyimlersiniz. ancak insanlar artık evlerinde de 2k ve 4k çözünürlüğe erişebildikleri için sinema sektörü ve imax şirketi bu işi daha ilerletmek istemiş ve (bkz: 70mm film) ve (bkz: 1570 imax) ortaya çıkmıştır. 70mm film yine 35mm gibi dikey şekilde ve 5-70 yani 5 perforasyon ve 70mm olarak sarılırken imax 1570 ise işi biraz değiştirip, fotoğraf makinesi mantığını analog film kameralarında kullanmış ve artık film kamerada dikey değil yatay olarak dönmeye başlamıştır. bu sayede 15 perforasyon ve 70mm filmin tamamını kullanabilmişlerdir.

    peki bu ne demek? oppenheimer format guide

    yukarıdaki görselde gördüğünz gibi, bu film tamamen analog makinerler çekilip tamamen analog bir şekilde gösterime girecek ve bu sayede dünya üzerinde sadece 30 tane sinema salonunda bulunan 1570 imax projektörleri ile bu filmi tam 70mm çerçevede yaklaşık 18k çözünürlükte izleme şansı bulunacak. bu 30 sinema salonunun 25'i amerika'da, 3'ü ingiltere'de 1'i avusturalya'da ve 1'i ise çek cumhuriyeti'nde. size en büyük tavsiyem, eğer şansınız varsa, bu salonlardan herhangi birine gidip bu filmi izlemeniz. salonların listesini buradan bulabilirsiniz. hayatınızda deneyimleyebileceğiniz en mükemmel sinema deneyimi olacağından şüpheniz olmasın. peki biz deli miyiz bunun için şehir, hatta ülke değiştiriyoruz? arkadaşlar, dünya üzerinde bu şekilde film çekebilecek bir kişi varsa o da christopher nolan'ın ta kendisidir. bu iş yapım aşamasından tutun dağıtımına ve gösterimine kadar çok maliyetli ve çok zor bir iş olduğu için zaten koskoca dünya üzerinde yalnızca 30 tane sinema salonunda bu şekilde gösterime girebiliyor.

    peki sevgili godsendmex, bu 30 salon bana uzak, param yok, evde mi izleyeyim?
    hayır dostum, alternatifler mevcut elbette. diğer bir alternatif ise (bkz: imax laser) teknolojisidir. bu da filmi 4k olarak yine gayet büyük ekranlarda güzel bir şekilde deneyimleme şansını sağlar. peki nerededir bu imax laser salonları? neyse ki bu sefer daha çok seçenek mevcut. çünkü film, film rulosu olarak değil dijital olarak gösterilecek. listeyi buradan görebilirsiniz.

    yav godsendmex kardeşim, ben türk evladı olarak imax laser teknolojisine de sahip değilim, ne yapayım?
    efendim en kötü imax seçeneği olsa da (bkz: liemax), imax xenon seçeneği türkiye'de bazı salonlarda mevcut. (bkz: paribu cineverse) internet sitesinden imax salonlarını bulabilir ve oralarda bu filmi deneyimleyebilirsiniz. eğer o şehirlerde de yaşamıyorsanız ve şehir gitmek istemiyorsanız yine de rastgele bir sinemada bu filmi izlemenizi tavsiye ederim. ne yapın edin, bu filmi bir sinema salonunda, mümkünse bir imax salonunda deneyimleyin, sonra gelip benim dm kutuma bir teşekkür bırakın. çocuklarınıza, belki torunlarınıza ileride bir sinema tarihine tanıklık ettiğinizi anlatabilme şansını elde edin.

    tüm bu teknik detayları daha çok merak ettiyseniz, daha düzgün ve anlaşılır bir şekilde anlatan sayın (bkz: ilker canikligil)'in bu videosunu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim.

    hepinize iyi seyirler dilerim.