hesabın var mı? giriş yap

  • tanıdığım en baba, en azılı abazanların her birinin mazisinde en az bir adet dans kursu olduğunu düşünüyorum da, sanırım öküz haklı beyler.

  • yorgun parmaklarıyla çay bardağını kavradı; küçük bir yudumdan sonra gözlerime bakıp, hiç değişmemişsin dedi.

    sen de dedim.

    sesimdeki tereddüdü farketti, "hadi canım 22 sene geçti, 3 çocuk doğurdum, kilo aldım, kibar olma" dedi.

    - 3 çocuk mu, 1 tane demiştin telefonda?
    - üniversiteye hazırlanandan bahsetmiştim, bir de ikizler var. ya sende?
    - 1 tane, kız.
    - ne güzel, benimkiler de 2 kız 1 oğlan. ama oğlan çok üzüyor beni.
    - niye?
    - işte, boşandıktan sonra başedemiyorum, çok huysuz.
    - o çocukla mı evlendiydiniz?

    suratını ekşiterek hııı dedikten sonra, garsona baktı, bi çay daha verir misin.
    gözlerini masadaki boş bardağa dikti. ne aptalmışım dedi.

    - bilemezdin ki.
    - annem söylemişti. ondan koca olmaz dediydi. ama seni çok severdi. çok efendi çocuk, kibar çocuk derdi.

    sıkıldım bir an; konuyu değiştirmek istedim. annen nasıl? öldü, geçen sene . ne diyeceğimi bilemedim; başın sağolsun.

    gözleri buğulandı ama gülümsemeye çalıştı; sağol seninkiler? - aynı, emekliler işte.

    yumuşacık kahverengi gözlerine baktım..gülümsediği zaman düzgün dişleri yine ışıl ışıldı.

    - niye boşandınız?
    - çok kabaydı, sürekli hakaret, sürekli kavga, aşağılama..niye çekeyim dedim.
    - o kadar seneden sonra, 3 çocuk?
    - çekilmezdi, cehennem gibiydi hayat onunla. dayanamadım.
    - seviyordun.
    - aptalmışım dedim ya.

    22 yıl önce en son görüştüğümüz günü hatırladım; kusura bakma demişti, ben onu seviyorum, ne yaparsa yapsın. evet!
    peki demiştim. nasıl istersen.. şaşırmıştım, gururum kırılmıştı, ölecek gibiydim, çok seviyordum. hoşçakal o zaman deyip yürüyüp gitmiştim. o gencecik halimde kendime gelmem 2 yıl sürmüştü. içine kapanık, kırılgan birisiydim zaten. o yaz tanışmıştık. 2 yıldır beraber olduğu o çocuktan kavga edip ayrıldığı bir dönem olduğunu bilmiyordum tabi. ortak o kadar çok zevkimiz vardı ki..kitaplar, müzik, sinema.. o da benden etkilenmişti ama ben deli gibi aşık olmuştum.

    1 yıl sonra geldiği gibi o çocuğa dönmüştü. bir anda, kusura bakma ben onu seviyorum diyerek. kusura bakma? ne kadar kolay bir özür. klasik cümleleri de sıralamayı ihmal etmemişti: sen çok iyisin, daha iyilerine layıksın vs. eve gidip hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. sevgilimi kaybettiğim için mi? yoksa bir başkası için terk edildiğim için mi? ikisi için de..20 yaşında bir erkek için ağırdı be.

    - acıktım, bir şeyler yiyelim mi?
    tabi dedim garsona işaret ettim. tatlı isterim dedi. sütlaç.
    eskiden de çok severdi, tunalı'da el ele gezerken flamingo pastanesinde hep sütlaç yerdik. burnumun direği sızladı.

    - bana kızgınsın di mi?
    - yooo, nereden çıkarıyorsun. çocuktuk. nereden bilebilirdik ki? çok üzdün beni diyemedim, gülümsedim.
    - çok yorgunum, çok yalnızım; nafaka da vermiyor.

    gözleri yine doldu; ağlamaya başladı. neredeyse boş pastanedeki bir kaç kişi bize baktı. garsonlar bizim masaya kaçamak bakışlar atıp birşeyler fısıldaştılar.

    seni çok üzdüm di mi dedi. biliyorum hata ettim şimdi olsa..sustu. neyse dedim en azından çocukların var.

    - doğru. gözünün önüne düşen kumral telleri parmağıyla kenara attı. bu hareketini çok severdim, kumral saçlarını da.

    işe dönmem lazım dedim. telaşlandı, tabi dedi. evine bırakayım deyince gözleri parladı. gerçekten mi? elbette dedim; bu yağmurda yürü git mi diycem sandın? halâ çok kibarsın dedi.

    arabaya bindik. uzaktı evi; tarif etti. evin önünde durdum. el sıkıştık. arıycam dedi. ara dedim.

    -------

    edit : soran arkadaşlar için-bir daha görüşmedim..

  • eski sevgilinin yeni sevgilisine gülümsemesi. bugün gördüm bunu. ama alelade bir gülümsemeden bahsetmiyorum.
    onu okuldan aldığım zamanki gibi gülümsemesi...
    işten güçten uzun bir süre görüşemedikten sonra buluştuğumuzdaki gibi gülümsemesi...
    ilk yurtdışı seyehatimden sonra beni havaalanında karşılarkenki gibi gülümsemesi...
    kar yağarken ellerini ellerimin arasına alıp ısıttığımdaki gibi gülümsemesi...
    kendi ellerimle yaptığım hediyeyi ona sunarkenki gibi gülümsemesi...
    öpüştükten sonraki gibi gülümsemesi...

  • hacca giden müslümanların üç gün üst üste şeytan taşladıkları kuyudaki taşlar için suudi arabistan'ın ürettiği muhteşem bir çözüm var :

    atılan taşlar aşağıdaki delikten iner, orada kurulan tesiste yedişerli olarak yeniden poşetlenir. bu poşetlenmiş taşlar hacılara poşeti 3 dolardan yeniden satılır.
    tahmini 5 milyon hacı, her biri 9 poşet taş alıyor. etti mi 45 milyon poşet taş.
    tanesi 3 dolardan eder 135 milyon dolar cebe giriyor yani.

    müslümanların, şeytanla ortaklığının çıkarı.

    ne güzel değil mi ?

    edit: arkadaşlar bir düzeltme yapmam gerek. suudi arabistan'ın ülke olarak değil, saadece bir kısım suudi'nin uyguladığı bir durum yukarıda anlattıklarım. bir çeşit işi karaborsaya düşürme, inidiregandi yani. çevrenizdeki hacılara sorarsanız bir kısım bunu doğrularken bir kısım da yalanlayacaktır.

  • gluten, çölyak hastalığı, buğday alerjisi, çölyak olmayan gluten duyarlılığı, buğday intolerans sendromu gibi çeşitli hastalıklarla ilişkili olsa da genel popülasyonun glutensiz beslenmesini gerektirecek bir kanıt yoktur.

    son yıllarda çölyak ya da gluten duyarlılığını daha sık duyuyor olmamızın nedeni hastalığın yaygınlaşmasından mı yoksa tanı kriterlerinin iyileşmesinden mi? önceden bu kadar kanser yoktu, çünkü tanısı koyulamıyordu. bunun gibi, bilgi arttıkça artık sadece çölyak denilip geçilmiyor genetik analizleri yapılarak adı konuluyor.

    konu ile gastroenterologlar, alerji uzmanları, beslenme uzmanları, metabolizma uzmanları vb ilgileniyor ve kimi zaman her kafadan bir ses çıkıyor.

    sağlıklı bireylerin gluten free diyet yapmasını gerektirecek herhangi bir neden, gerekçe olmadığı gibi gönüllü olarak glutensiz beslenmeye başlayan yetişkin bireylerin barsak floralarında olumsuz değişiklikler olabilmekte.

    global olarak nüfusun %5'inin gluten ile ilgili bir hastalık nedeniyle glutenden kaçınması gerekirken bu oran sağlıklı bireyleri de kapsayarak nüfusun %20'sinin glutenden kaçınması ile sonuçlanmış .

    gluten, çölyak ya da benzer hastalıkların başlatıcısı değildir. european society of paediatric gastroenterology, hepatology and nutrition (espghan) bebek beslenmesinde ek besinlere başlanırken 4 aydan önce ve 7 aydan sonra gluten içeren besinlerin başlanmasını uygun bulmuyor. yani bu aralıkta bebeğin gluten içeren besinlerle tanıştırılması gerektiğini bildiriyor.

    gluten, buğdayda ve arpada var en çok. buğdayın tanesinden kaçınılsa bile unu pek çok besinin hazırlanmasında kullanılıyor. gıda sanayisinde yaygın olarak kullanılıyor. ben ketojenik diyet yapıyorum deyip ekmekten kaçınanlar gibi glutensiz besleniyorum deyip sadece ekmekten kaçınanlar çıktı.

    çölyak iseniz tam olarak glutensiz diyet yapmanız gerekir.
    *glutensiz un ile ekmek yemek yeterli değildir.
    *hazır ürünlerin içeriği bilinmeli, glutensiz olanlar tercih edilmeli. standart olanlara göre yaklaşık olarak 2 katı daha pahalıdırlar.
    *lokantada yemek yemekten kaçınılmalı. tavuk ızgara vb bile yiyecek olsa sosunda, pişirme alanında, araç gereçte gluten kalıntısı olabileceği için tüketimine uygun değildir.
    *kozmetik ve temizlik malzemelerinde gluten kullanılır. bunları içermeyenleri kullanması gerekir.
    *evde gluten içeren besinlerle yakın bir mesafede bulunmamalı, yiyecekleri özellikle ayrılmalıdır. (bkz: çapraz kontaminasyon)
    *pişirme ve hazırlık için kullanılan araç gereçler ailenin diğer bireyleri de glutensiz beslenmiyorsa ayrılmalıdır. (fırın, tost makinesi, tencere vb)
    *karton bardak kenarı, zarfın yapışkan yeri vb yerlerde gluten vardır. bunlarla temastan kaçınılmalı.

    çölyak değilseniz ya da gluten ile ilişkili başka bir hastalığınız yoksa bunların hiç birini yapmanıza gerek yok. sadece ekmek yemeyerek glutensiz beslenmiş de olmazsınız.

    eğer bir tedavi yöntemi olarak beslenme uygulanmıyorsa, diyet için hayatı olumsuz etkilemeyecek kadar karbonhidrat sağlanmalıdır. bunu süt ürünleri ya da meyve ya da kurubaklagiller gibi gluten içermeyen besinlerle yapabilirsiniz. ancak "azı karar, çoğu zarar" diye hatırlatalım. günlük ortalama 400-500 gramdan fazla meyve tüketimi fruktoz alımının fazla olmasına dolayısıyla trigliserit yüksekliğine, karaciğer yağlanmasına yol açabilir. aşırı kurubaklagil tüketimi sindirim sorunlarına yol açabilir.beraberinde süt ürünleri çok tüketiliyorsa ve bir yatkınlık varsa kalsiyum okzalat taşı oluşabilir vb..

    bir hastalığın yok ise ne yersen ye ama aşırı yeme..

  • avrupalıları yoğurt ile nasıl tanıştırdığımız hakkında;

    yoğurt, 11. yüzyıl eserlerinden dîvânü lugati't türk ve kutadgu bilig'de bir türk yemeği olarak adı geçen ve tam olarak günümüzdeki gibi anlatılan bir besindir. asırlardır türklerin bu besini tükettikleri belirtilir.

    elbette osmanlı imparatorluğu döneminde de fazlaca tüketilmeye devam edilir.
    kanunî sultan süleyman döneminde fransa ile ilişkiler genel olarak dostâne biçimde ilerlemektedir politika gereği.

    1537 yılında fransa kralı birinci françois ateşli bir ishale yakalanır. bu dönemde fransa'da çeşitli alanlarda bilgi toplamak üzere bulunan osmanlı hekimleri, âlimleri, tercümanları vs. bulunmaktadır.

    fransız sarayında kimse kralın derdine çare olamayınca orada bulunan türk hekimlerden yardım istenir.

    ülkemizdeki kaynakların çoğunda bu hekimlerin kanunî sultan süleyman'a gelen bir mektup sonrası istanbul'dan paris'e gönderildiği söylenmekteyse de bu bilgi yanlıştır. o vakte kadar kral çoktan ölmüş olurdu. ayrıca dünya gıda ansiklopedisi gibi kaynaklarda da hekimlerin fransa'ya varmak üzere iken kralın adamları tarafından karşılandıkları ve derhal saraya götürüldükleri söylenir. yani türk hekimlerin o vakitlerde orada bulunuyor olması tamamen fransuva'nın şansıdır.

    fransız sarayındaki türk hekimler zaten görmeye alışkın oldukları bu hastalığın teşhisini koyup tedavisine de o zamana kadar avrupa saraylarında hiç görülmemiş bir ilaç ile yani yoğurt ile başlarlar.
    evet, kral iyileştikten sonra fransızlar bu besini ilaç olarak kaydedeceklerdir.

    tabii kısa süre içerisinde yayılır yoğurdun ünü tüm fransa'da ve dolayısıyla avrupa'da.

    20. yüzyıla kadar avrupa'da yoğurt denildiğinde akla sadece bir türk gıdası gelir iken 1905'te bulgar bilim adamı grigorov'un yoğurtta bulunan ve lactobacillus bulgaricus adı verilen bakteriyi keşfetmesi üzerine " bulgar sütü " olarak da anılmaya başlanır yoğurt.

    bir sürü gıdada olduğu üzere yoğurt konusunda da türkiye ve bazı ülkeler arasında patent tartışmaları yaşanmaktadır. türkiye, türk yoğurdu olmayan diğer çeşitlerin " yoğurt " ismi ile satılmaması için çeşitli başvurularda dahi bulunmuştur.

    ayrıca okumak isteyenler için:

    coca cola'nın osmanlı'ya ilk ve tek kez gelişinin hikâyesi

  • dünyanın en salak hırsızı, 12 temmuz 1987 tarihinde londra, knightsbridge'deki kiralık kasa merkezinden 60 milyon sterlin çalan valerio viccei'dir. çaldığı paranın bugünkü değeri tam 179,58 milyon sterlindir. türk lirası olarak bugünün 3.501.810.000 tl'sini çalmıştır. görsel

    tam 58 kere scarface'i izlediğini belirten, silahlara, güzel kadınlara ve hızlı arabalara tutkusu olduğunu belirten kurt (wolf) lakaplı hırsızın ahmaklık seviyesine hep beraber bakıyoruz;

    valerio viccei, italya'da, 50'den fazla silahlı soyguna karıştığı için aranan biridir ve 1986 yılında italya'dan ingiltere'ye göçmen olarak gelmiştir. kiralık kasa merkezine kasa kiralama bahanesi ile girip, kapıya "kapalı" tabelası asarak başka müşterilerin içeri girmesini önlemiştir. bankaya gelen işbirlikçilerinin de yardımı ile kiralık kasalardan 60 milyon sterlin çalmıştır.

    (soymaya kalktığı banka ülkemizde olsa o yazı bir halta yaramaz içeriye girenin haddi hesabı olmazdı. ingilizler de efendi insanlarmış.)

    vincei, hırsızlık sonrasında yakalanamadan bir fırsatını bulup latin amerika'ya kaçmıştır. işbirlikçileri ise polis tarafından yakalanıp tutuklanmıştır.

    peki vincei neden dünyanın en salak hırsızıdır?

    çünkü, bir süre sonra ingiltere'de kalan (hırsızlık parası ile alınmış) ferrari'sini geri almak istemiştir ve bu nedenle de ingiltere'ye dönmüştür. ferrari testarossa aracını latin amerika'ya gemi ile göndermek üzere limana yol alırken polislerin kurduğu barikat ile durdurulmuş ve bu zeka dolu davranışı sayesinden yakalanarak 22 yıla mahkum edilmiştir. görsel

    bugün 2022 model en pahalı ferrari (ferrari 812) 265.000 sterline satılmaktadır. koleksiyon değeri olan 1963 ferrari 250 gto bile 2018 yılında 53 milyon sterline satılmıştır ki o yıllarda bu araç o kadar para etmemekteydi.

    bu arkadaş ise çaldığı milyonlarca sterlin ile yeni bir ferrari edinmek yerine, dünyadaki en büyük soygunlardan birini yaptığı ingiltere'ye dönmeye karar vermiştir.

    1992 yılında cezasının kalanını çekmek üzere italya'ya gönderilmiş, 19 nisan 2000'de ise italya'da günlük izin ile hapishaneden çıktıktan sonra polisle girdiği çatışma sırasında öldürülmüştür. o yıllarda darwin ödülleri dağıtılmadığı için kendisi öldüğü ile kalmıştır.

    kaynak: 1, 2, 3

  • cahilliğin hükmü.

    önceden okumak kıymetliydi. okuyan, bilen insanın görüşleri, alanında uzman kişilerin söyledikleri dinlenirdi. son 19 senedir cahiller toplumda nerelere gelebileceğini görerek pervasızlaştı. okumanın, bilmenin kıymeti kalmadı. köylü kurnazları normalde gelemeyecekleri statülere yalakalıkla, çakallıkla geldi. cahillik bu topraklar üzerinde yeniden hüküm sürmeye başladı.

  • belli bir yaştan sonra birden sınıf atlayınca boyle oluyor

    nereden mi anladım? son yıllarda boyle çok kisi türedi, konuşma tarzı hep aynı