hesabın var mı? giriş yap

  • toplu taşıma araçlarını kullanan biz faniler için genel toplamda çok yararlıdır.evet, a noktasından b noktasına daha hızlı gidersiniz.üstelik turşu kavanozuna tıkışır gibi binmek zorunda olduğunuz ,şeridinde üç otobüse bedel phileasların ola ki cam kenarına yapışma şansına erişirseniz, yanınızdan geçen süper lüks araçlara çeşitli el hareketleri bile yapabilirsiniz.ve hatta tanesine 1.2 milyon dolar ödeyip 150 tane alarak üreticisine hayal bile edemeyeceği bir parayı kazandırırken 'ulan bunları biz niye üretmiyoruz ki' diye sormayan bir insansanız acayip mutlu olursunuz.

    rakamları okuyunca dudağım uçukladı.
    dönen rant'a bakar mısınız?

    mercedes gibi bir firma bunun muadili denebilecek bir aracı bunun yarısına satıyor.ama sen hayır ben hollandadan alacağım demekte ısrar ediyorsun(yalnızca bir kez açan lale soğanlarının da hollanda dan alındığını hatırlayalım).

    eğer amaç insanları gidecekleri yere otobüs kullandırarak daha hızlı ulaştırmaksa, inanın çok çok daha ucuz yolları bulunur.o yolları da, kendisine metrobüs hakkında sorular soran gazeteciye 'biz senin gibi 150 mühendis çalıştırıyoruz' diyen iett genel müdürü çok iyi bilir.hadi o cahil diyelim, o mühendisler ona öğretirler.

    istanbul büyükşehir belediyesinin mevcut yönetiminin acilen cevap vermesi gereken ama asla cevap vermeyeceğini bildiğimiz etik sorular var.

    ben metrobüs tartışması çerçevesinde herkese birşey sormak isterim.ibb son 2 yılda aralarında metrobüs araçlarının da olduğu çok ciddi bir alım yaptı.kendi tanıtım duyurularında bu rakamı 700 küsür olarak açıkladılar, ki bu rakama phileaslar dahil değil bildiğim kadarıyla.şimdi soru şu,siz paris ya da londra belediye başkanı olsanız, ve şehirinize bu çapta bir araç alımı yapmak durumunda olsanız, yüz milyonlarca dolar/euro ödeyeceğiniz firmaya şunu demez misiniz; 'bak arkadaş ben senden şu miktarda alım yapacağım ve bu araçların benim memlektimde yetişmiş, şehirin gereksinimlerini ve kimyasını çok iyi bilen mimarları, mühendisleri, tasarımcıları tarafından şehirimize uygun olarak tasarlanmış, bu şehirin sembolü olacak şu tasarımlardan olmasını istiyorum'.hadi diyelim ki tasarlayamadın, 'şehirime uygun bir tasarım yapmanızı istiyorum'.

    rantı falan bir kenara bırakalım şimdilik.hoş, bırakmasak ne olacak?ben bunun cevabını merak ediyorum arkadaş.ve bunun cevabını da, insanlara ıslak mendil dağıtmayı ciddi bir hizmet olarak duyuran iett genel müdürlüğünün ya da çalışmalarını övmek için tasarruf rakamları yerine, harcama rakamları açıklayan belediye başkanlığının değil, bizzat başbakanın vermesi gerekir ki, kendisinin, mitinglerini, toplantılarını gece gündüz demeden, olumsuz koşullarda takip eden gazetecileri aşağılamak, aynı görüşte olmadığı vatandaşları alenen tefe koymak, yalan yanlış isnadlarla muhalefete giydirmek gibi çok önemli işleri var.

    son sözüm sana istanbullu arkadaş,eğer sen sana söylendiği gibi, istanbulun iki yakasını birbirine bağlayan ve yarı fiyatına yapılabilecek bu işi asrın projesi diye duyuran bu zihniyete eyvallah diyorsan, daha dur arkadaşım!sana daha neler müstehak, o belaların muhteviyatını, onları başına saracak yöneticiler bile bilmiyor henüz.yakında hep beraber öğreneceğiz!

    edit:bu entry yi zamanın ötesine savuran gençler,sizleri pistlerde de görmek isteriz.sana paranı çalıyorlar diyorum, sen 'olsun, onlar bizim partili' diyorsun.o zaman oo yeah

    edit2:imlâ

  • bazıları aktörler ilgili olan şeylerdir.

    sylvester stallone, aktör olmak için new york'a ilk geldiğinde sıkıntı zamanlar geçirmiş, sokaklarda yatmış ( new jersey otobüs terminalinde ) , çoğu iptal edilen uyduruk yan rollerden sonra iş bulamamış, en parasız kaldığı bir anda da köpeğini tanımadığı birine 25 dolara satmak zorunda kalmış.

    sonra bir haftasonu muhammed ali izlerken aklına gelmesi ile rocky senaryosunu yazmış. prodüktörler senaryoyu beğenip 125 bin dolar önermişler ama "sen oynama ayı" demişler. parasızlıktan köpeğini bile satmış olan,tek istediği oyuncu olmak olan kahramanımız bunu kabul etmemiş. ardından başka produktör senaryoya 325 bin dolar önermiş ama sylvester stallone kendisi oynamak istediğinden yine kabul etmemiş. sonra aynı şirket o'nun oynamasını kabul etmiş ama 35 bin dolar önermiş, sylvester stallone kabul etmiş.

    35 bin doları alan sylvester stallone, ilk iş olarak, satmak zorunda kaldığı köpeğinin peşine düşmüş,15 bin dolar masraf yaparak, köpeği bulup geri almış.

    bu köpek, rocky'de, sylvester stallone ile beraber oynamış, ve film 200 milyon dolar hasılat yapmıştır.

    http://25.media.tumblr.com/…qcjpo41qigmtao1_500.jpg

  • ferrari kullandığım için hiç aramadığım yol yardım ve danışma hattı.

    ferrari'nin böyle bir hattı bile yok, zira bozulmuyor meret.

    fakir gibi porsche kullananların ihtiyacı olabilir tabi.

  • dünyanın yörüngesinde dönen uzay çöplerinin gerçek zamandaki görüntüsü: http://imgur.com/ie6yuha

    uzay istasyonları, yüzbinlerce adet gövdesinden ayrılmış roket ve uydu parçasının çarpma tehlikesi altında bulunuyor. büyük parçaların oluşturacağı potensiyel tehlike radarlar tarafından kontrol edilebiliyor, fakat asıl problemi küçük parçalar teşkil ediyor.

    uzayda serbestçe dolaşan çoğu parça üzerindeki tozla beraber 1 cm'den daha küçük. yörünge hızında ilerleyen bu 1 cm'lik parçalar bile istasyonun gövdesini delebiliyor. istasyonun gövdesinin delinmesi içerdeki astronotların ölmesiyle aynı anlama geliyor. böyle bir tehlikeyi önlemek için uzay istasyonlarının tehlikeye en açık yerleri çift katmanlı kurşun geçirmez tabakayla kaplanıyor. bu tabakaya "whipple shield" adı veriliyor.

  • kuranda bir (1) erkek şahitliğinin yerine iki (2) kadın şahitliğinin geçerli olacağının ayan beyan yazılmasına rağmen, (bakara 282)
    kadınlarınıza hafifçe vurabilirsiniz denilmesine rağmen, (nisa 34)
    erkeğin günaha girmesinin sebebinin kadın olduğunun dolaylı olarak söylenmesine rağmen (yasak elma)
    kadınlar tarlanızdır ve tarlanıza dilediğinizce varabilirsiniz denilmesine rağmen, (bakara 223)
    mirası bile eşit olarak dağıtmamasına rağmen, (mirasçıların tamamı kızsa tüm mirasın 2/3ünü alabiliyorlar) (nisa 11)
    bizzat "erkekler, kadınlar üzerine hakimdirler." (nisa 34), "kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın" (nisa 3) cümlelerine rağmen,

    hala burada "kuranda kadın erkek eşittir" denilebilmesi.

    rakamla da eşit değil, ahlak ile de eşit değil... hala burda goy goy yapılıyor.

    ayrıca
    kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz

    *

    ekleme: ilgili ayetlerin kaynakları.

  • 30 yıl çalışsa söz konusu mercedes'i alamayacak adamlar tarafından coşkuyla alkışlanan sorudur.

  • bu albümü sevmedim.

    arkadaşlarıma albümü sevmediğimi anlatırken bana hep "ön yargılısın, objektif değilsin, seninle tartışmak sağlıklı değil" diyip durdular. oysa ki tool'u çok seven ve çok iyi tanıdığını düşünen biri olarak objektif olan bendim. asıl sağlıklı olmayan, 13 senelik bekleyişin duygusal boşalımını yaşayan arkadaşlarımla tartışmaktı. ve iddia ediyorum, "bu albümden sonra yine 13 sene beklememiz gerekecek!" diye konuşan insanlara bakmayın, bence 2 ya da 3 sene sonra, -bilemedin en fazla 5 sene sonra- bir albüm daha yayınlanır veya bu artık son olur. buraya yazıyorum.

    yaklaşık 20 yıldır tool dinleyen bir müzik sever olarak, bu albümü sevmedim. neden mi?

    öncelikle bu albüm bir önceki albümlerden farklı hiçbir şey barındırmıyor. hiçbir şarkıda akılda kalıcı, belirgin bir melodi bulmak mümkün olmadı. lateralus ve 10.000 days döneminde yazılıp bir kenara atılmış şarkılara, undertow ve aenima havası verilmeye çalışılmış gibi duruyor. zorla uzatılmış, zaman geçirilmeye çalışılmış gibi duruyor. en sık karşılaştığım desenler, rosetta stoned ve schism oldu. her şey bu iki şarkıya çok benziyor.

    albüm soundu:
    tertemiz. aşırı temiz. gürültüsüz. alıştığımız tool albümlerinde olmayan bir temizlikte. bunun sebebi de adam jones'un gitar soundu fazla temiz, justin chancellor çok ön plana çıkmıyor, maynard james keenan eskisi kadar çok bağırmıyor.

    aranjman:
    şarkılar inanılmaz gereksiz uzatılmış ve dinleyiciyi boğmaya başlamış. daha karmaşık ve uzun tool şarkılarında, örneğin "third eye", örneğin "lateralis", örneğin "wings for marie & 10.000 days" (ve nicesi) bu kadar boğmuyor, bu kadar altı boş zeminde durmuyor. cover olarak kabul etmeme lüksünüzün olduğu tool usülü bir no quarter, 11 dakika sürer ve mükemmel bir düzenlemeye sahiptir. third eye dediğin şarkı 13 dakika 47 saniye sürer ver ben o şarkıyı bu albümün tümüne tercih ederim. hal böyleyken bu albümü "en iyi" diye nitelendirmek abesle iştigaldir.

    şarkı sözleri:
    şu ana kadar etkileyici bir şarkı sözüyle karşılaştığımı söyleyemem, ayrıca hayal kırıklığına uğradığım nokta bu oldu. albüm her noktada boşverilmiş, öylesine yapılmış gibi duruyor.

    * danny carey:
    bildiği her şeyi yapmış, tüm profesyonelliğini dökmüş ancak bu denli uzatılmış şarkıların arkasında ondan başka bir şeye dikkat etmek pek mümkün olmuyor. albümün en çalışkan ismi diyebiliriz kendisi için.

    * justin chancellor:
    özellikle son iki albümde şarkıların yükünü gürültülü bir şekilde taşıyan justin chancellor gitmiş, "bitse de gitsek" modunda takılan justin chancellor gelmiş gibi. birkaç introda tanıdık ritimleri ve kendine has soundu ile "ben buradayım merak etmeyin" dediği yerler dışında kendine has bir şey duyamıyoruz.

    * adam jones:
    tahminen hem "lateralus" hem de "10.000 days" döneminde yapılan ama çok tatmin etmeyen, albümlere giremeyen bestelerini sandıktan çıkardı. farklılık olması için birkaç şarkıda solo atar gibi yapıyor ancak bunların bir etkisi olmuyor.

    * maynard james keenan:
    şarkı söylerken kendini hiç zorlamamış, sesini yükseltmemiş. sözleri yazarken de aşırı soyut kavramlardan bahsederek oldukça kişisel hikayelerini anlatmış. birkaç destekleyici geri vokal ve synthesizer dışında dikkat çeken etken yok.

    sürekli kendini ve tarzını tekrar eden bir adam jones var.
    kendini hiç zorlamayan bir maynard james keenan var.
    varlığını belli etmek istemezmiş gibi davranan bir justin chancellor var.
    bir şeyler yapmaya çalışan ancak dikkat çekmeyi başaramayan bir danny carey var.

    hepsi çok güzel çalıyor ve söylüyorlar ancak bu albümde işler öyle değil. genel olarak sıkıcı, bittiğinde rahatlatan ağır bir albüm olmuş. daha önceki hiçbir tool şarkısını böylesine ağır eleştirdiğimi hatırlamam, sober ile bile sırf dinleyiciler arasındaki gereksiz popülerliği yüzünden dalga geçmişliğim vardır. (bkz: sober tool'cusu)
    her parçada bir veya birden fazla tool şarkısına benzeyen riff'ler ve melodiler buldum. bunları tek tek yazıyorum, buyrun:

    1- fear inoculum:
    bol bol "forty six & 2" esintileri içeren, "rosetta stoned" şablonu üzerine yazılmış, "right in two" parkisyonu ile süslenmiş bir şarkı. maynard james keenan kendini hiç zorlamadan, bağırmadan söylüyor. şarkı sonlarındaki klasik aksak ritimlerle süslenmeye çalışmış ancak bir anda bitiyor. yükselmeden sona eriyor.

    2- pneuma:
    başlangıcı ile "10.000 days" havası yaşatan bir şarkı. biraz "wings for marie", biraz "right in two". sonrasında da biraz "schism". 3 dakikalık girişten sonra "the patient" formatına bürünüyor. sonra yine "schism". maynard james keenan konuşmaya devam ediyor. tekrar "the patient" dönüşünü yapıyoruz. şarkının yarısı geride kaldı ve henüz nerede olduğumuzu bilmiyoruz.
    ortadaki geçişte dakikalar boyunca tekrarların bitmesini bekliyoruz. son 2 dakikada klasik adam jones ritimleri ve aklımızda kalmayan maynard james keenan nakaratına dönüyoruz ve şarkı temposuna hiçbir şey katmadan sona eriyor.

    3- litanie contre la peur:
    birkaç vokal numarası, reverb ve synth ile geçiş sesleri yapılmış. şarkı olarak kabul etmemiz söz konusu değil.

    4- invincible:
    hiçbir tool şarkısında duymadığım vasat bir intro ile başlıyor. beste yapmaya yeni başlamış bir gitaristin, gitar antrenmanı yaparken kendini zorlayarak çıkardığı bir ritme benziyor. bunu biraz ilginç hale getirmek için danny carey'in elektronik perküsyonlarını ve maynard james keenan'ın girişi ile şarkıya giriş yapıyoruz. aynı sıradanlığa iki nota kombinasyonu ile justin chancellor katılıyor. sonrası yine bildiğiniz gibi.
    şarkının yarısında gelen deneysel aksak ritimler ve sololar nakarat öncesinde pek bir etki sağlayamıyor. sonrasında birden bire şarkı bitiyormuş gibi yapıyor ve "rosetta stoned"a giriş yapıyoruz. deneysel bir justin chancellor solosundan sonra sırada ne olacağını merak ediyoruz. yine "rosetta stoned" geçişleriyle şarkının son bölümünü beklemeye başlıyoruz. hafif groove bir ritm ile devam ediyoruz fakat bu ritm "rosetta stoned" etkileri vermeye devam ediyor. şarkı, yine bitiyormuş gibi davranıp bir kez daha başlıyor ancak bu sefer kesin bitiyor. son bir dakikasında "danny carey" soloları geliyor ve nihayet "forty six & 2" finali yaparak sona eriyor.

    5- legion inoculant:
    birkaç efekt, synth bas ve sythn vokal ile geçiş sesleri yapılmış. şarkı olarak kabul etmemiz söz konusu değil.

    6- descending:
    şarkı bariz şekilde "wings for marie" tarzı bir başlangıç yapıyor. şu ana kadar maynard james keenan'ın biraz farklı vokal kullandığı şarkı olmaya aday gibi duruyor. yanlış duymuyorsam maynard james keenan ilk defa destekleyici geri vokali bu şarkıda kullanıyor. şarkının ortasına doğru "wings for marie" ve "rosetta stoned" ile desteklenen "the pot" yükselişine şahit oluyoruz. şarkının ortasına geldiğimizde yine aksak bir geçiş bölümüne giriş yapıyoruz. bu sefer adam jones solo atıyormuş gibi doğaçlama ritimler çalıyor. burası "lateralis"e oldukça benziyor.
    bu köprüden sonra "the grudge", biraz farklı bir ritimle başlıyor. "seturn descends?" bence öyle. "adam jones" solosu bu şarkıya biraz orjinallik katıyormuş gibi olsa da yine "rosetta stoned" ritimlerine geri dönerek sona eriyor.

    7- culling voices:
    albümün belki de en umut vaat eden girişini yapan şarkısı bu oldu şimdiye kadar. önceki albümlerden bir tool şarkısına benzemiyor ancak, bu albümden bir tool şarkısına benziyor, "invincible" şarkısına!
    şarkının yarısına geldiğimizde bile intro hala devam ediyor. nihayet intro bittikten sonra biraz bildiğimiz ve tanıdığımız tool şarkılarına dönüşmeye başlamışken tekrar başa dönüyor. sonrasında da bitiyor. bitmesi bile 50 saniye sürüyor bu şarkının.

    8- chocolate chip trip:
    ilk dinlediğimde "triad'ın daha net kaydedilmiş versiyonu" gibi bir şarkı dedim kendi kendime. başka şarkılara benzemesi açısından en masum şarkı diye düşündüm sonrasında. içinde bol bol ses, ses efekti ve "danny carey" solosu var.

    9- 7empest:
    ve geldik albümün en çok övgü alan şarkısına. bu, ilk derinlemesine analiz ettiğim şarkı oldu. aynı zamanda albümün ilk kaydedilen şarkısının bu olduğuna iddiaya girerim.

    öncelikle şarkı "vicarious" formatında başlıyor, vokal girdikten sonra "undertow" izleri taşıyor. sonra doğrudan yavaşlatılmış "rosetta stoned", sonra da yine "undertow" formatına dönüyor hızlıca ve 4 dakika kadar böyle devam ediyor.
    4:05'te giren riff ile "the pot" -> 4:10 arasında kıyaslama yapmanızı öneririm. soloya geçmeden önceki bölüm lateralis'in köprü geçişiyle aynı, solo kısmı da aynı stinkfist'in köprü bölümünün daha yavaş ve daha uzun versiyonu.
    7 ve 8. dakikalar arasında "third eye" ve "vicarious" şarkılarındaki köprülerin karışımı ile devam ediyor. 9:50'de giren "adam jones", "rosetta stoned" ile aynı ritimleri çalıyor. "danny carey" de aynı davul ritimleriyle devam ediyor.
    11:00'de giren kısım "lateralis"'teki "spiral out keep going" döngüsünün hemen öncesiyle o kadar aynı ki kulaklarıma inanamıyorum. sonra yine en baştaki "vicarious" geçişine döndük, sora hızlandırılmış "the patient" verse'ü ve arkasında aksak davul ritmi var. 14:00 civarı, "the pot"'taki "now you're weeping shades of cozen indigo" kısmının aynısı.
    bir tek şarkının bitişi özgün, bir şeye benzetemedim.

    #10- mockingbeat:
    birkaç mandala vuruşu eşliğinde mockingbird içerikli parça. "son şakamızı yaptık" minvalinde bitiyor albüm.

    toparlamak gerekirse -
    genel olarak hiçbir noktasında beni tatmin etmeyen, bunca senelik bekleyişin nafile olduğunu hissettiren, hayal kırıklığı bir albüm oldu. gereğinden fazla yumuşak, heyecansız, etliye sütlüye karışmayayım albümü diye adlandırıyorum kendimce.
    aynı zamanda sıkı bi a perfect circle sever olarak, eat the elephant albümünü dinledikten sonra ve özellikle invicible ve descending'in konser kayıtlarını dinledikten sonra içimden bir ses "bu albüm hiç beklediğim gibi üst düzey olmayacak" dedi ve öyle de oldu ne yazık ki. zaten üst düzey bir albüm olsaydı youtube ve spotify hype'ına gerek bile olmazdı.
    bir gün bir tool albümü için bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi... üzdü.

  • evet düşünülebilir bi’ araçtır. bu vergiler ve bu fiyatlarla ancak düşünülebilir. sürülemez ama çok güzel düşünülür.

    kapat gözlerini, 3’e at şimdi. vınnnnnmm.

  • 30 yıldır kleptokrasi ile yönetilen ve yönetim biçimini etrafındaki ülkelere de yaymaya çalışan yolsuzluk cenneti.

    rusya'nın etki alanında olan bütün ülkelerde otokratik kleptokrasi hakim. devleti yönetenlerin çocukları, batıdaki kumarhanelerde, milyon dolarları bir gecede çatır çutur ezerken, sıradan halk ay sonunu getiremiyor, ağzını açana karakolda işkence yapılıyor. rusya'nın tam etki alanında bulunan orta asya ülkelerinin tamamı, azerbaycan ve belarus bu durumda. rusya'nın etkisinden tamamen kurtulan baltık ülkeleri şu anda avrupa birliği üyesi olarak refah içinde yaşıyorlar.

    ukrayna halkı tercihini iyi yaşamaktan yana kullandı ama ruslar ukrayna'yı yeniden kendi bok çukurlarının içine çekmeye çalışıyorlar. durum bundan ibaret.

    ülkemizdeki beyinsiz avrasyacılar da türkiye'nin belarus veya kazakistan gibi bir yer olmasını istiyorlar. 20 senedir, amerikalılar askerlerimizin başına çuval geçirdi diye kafa ütüleyip, ruslar tarafından şehit edilen 33 askerimiz hakkında tek kelime etmeyen düşük zekalı insanlar sonuçta bunlar.

  • abd'de bir üniversite hastanesinde plastik cerrahi bölümünde 4 hocayız. geçen eylülde aramızdan biri ayrılınca sayımız 5'ten 4'e indi. yeni birinin eklenmesi için hala araştırmalar devam ederken durduk yere yönetimden gelen bir mesajla bu süre boyunca 5 kişilik görevi 4 kişi gerçekleştirdiğimiz için teşekkür ve 5 . kişi için biriken paranın bize verileceğine dair mesaj geldi. özetle çalışanın hakkını savunmasına dahi gerek olmayan ülke. sistem sizin yanınızda.