hesabın var mı? giriş yap

  • dündar kılıç'ın eski ortağı, mit ajanı. ümit, 1947 yılında düzce'de doğdu. babasını kaybedince küçük yaşta almanya'daki amcası cemalettin ümit'in yanına gitti. 1968'de türkiye'ye döndüğünde alman eşinden iki kızı vardı.

    yeraltı dünyasıyla da bu tarihlerde tanıştı. kendisi gibi düzceli olan ve adı eroin kaçakçıları arasında geçen ferda seven ile ilişki kurdu. seven'in tavsiyesiyle dündar kılıç'ın yanında çalışmaya başladı. ancak 1975'te yaşamında yeni bir sayfa açıldı ve mit'le ilişkiye geçti.

    14 haziran 1978'te ikinci sınıf uzman olarak teşkilattaki resmi görevine başladı. mehmet eymür ve ekibi tarafından oluşturulan mit raporunun hazırlanmasına katkıda bulunanlar arasında yer aldı.

    eymür, mit güvenlik dairesi başına geldiğinde, mit raporu sonrasında görevinden uzaklaştırılan ümit'le ilişkisini sürdürdü.

    ümit, 1994 yılında korkut eken aracılığıyla mehmet ağar'la tanıştı. ümit'in istihbaratı sonucu yüklü miktarda eroin imalatında kullanılan asit - anhidrit ele geçirilmesi emniyette dost kazanmasının yolunu açtı.

    ümit, belirsiz kişilerce 2 mart 1995'te kaçırıldı ve halen kayıp.

    komisyona ifade veren tarık ümit soruşturmasını yürüten jandarma istihbarat astsubay ahmet altıntaş ise ümit'in ailesinin orta asya'daki 4.5 milyon dolarlık uyuşturucu parasının kıbrıs'ta first merchant bank'ta aklanması sırasında ortaya çıkan anlaşmazlık olabileceğini söylediğini aktardı.

    bir süre sonra altıntaş görevinden alındı, tarık ümit'in ortadan kayboluşu ise susurluk raporu'nun değinmediği olaylar arasında yer aldı.

    kaynak: http://www.biyografi.net/

  • hangi akla hizmetse dolduruşa ve gaza gelinip koroya girilir. üstüne üstük bu gazla solo söyleme yüzsüzlüğü gösterilir. lakin işler tıkırındadır. koroda sağlam bir popülarite yaratmıştır bu zibidi. koro hocasının gazı ile başka bir şarkı daha söylemek için mikrofon ele alınır, gurur ve huşu ile şarkı söylenir;

    çemberimde gül oya
    gülmedim doya doya
    dertlere karıyorum,
    günleri saya saya
    al bunu alamaz mısın

    içimdeki taraftarı susturamıyoum arkadaş..

  • çok doğru bir tespit. hem uzun boylu hem de kısa boylu kızların yatakta ne kadar aktif olduğunu bizzat görmüş bir kişi olarak onaylıyorum. öğrencilik döneminde iki ev arkadaşımla birlikte süper yeteneksiz olduğumuz için eve gelen kızlar bir arada yatardı, sabah onları uyandırmaya gittiğimde uzun boylu olanlar yattıkları gibi kalkarlar, kısa boylu olanlar dönmüş, dolanmış, üstünü açmış, bütün gece rahat durmamış olduğu belli bir şekilde uyanırlardı.

  • uzaydayken olan şeyler. aslında şimdi yazacaklarımı akıl etmek için dahi olmaya falan gerek yok. azıcık üstünde düşünmek yeterli olacaktır zaten. sadece bu yazıda birazcık detaya iniyoruz.

    örneğin uzaydayken ağlayamazsınız. hayır ağlarsınız tabii, ama ağladığınızda bütün gözyaşlarınız yüzünüze yapışıp kalır. aşağı doğru akamazlar.
    şöyle

    uzayda saç sakal traşı olamazsınız. çünkü olduğunuzda kıllar oraya buraya uçup dururlar. aynı şekilde tırnaklarınızı da kesemezsiniz. bu iş için vakumlu ortamlar var. etrafta uçuşan kıl tüy meseleleriniz için de onları bir arada tutan kremler.
    mesela

    uzayda dişlerinizi fırçaladıktan sonra macundan asla kurtulamazsınız. nereye tükürebilirsiniz ki zaten? tek yapabileceğiniz şey tüm macunu yutmak.

    uzayda ekmek de yiyemezsiniz. daha doğrusu somun ekmek yiyemezsiniz. astronotlar lavaş yiyorlar mesela. somunun kırıntılarıyla başa çıkmanız mümkün değil zaten. niye türkler uzaya çıkamadı sanıyorsunuz?
    misal

    (bkz: ekmek yemeyince karnı doymayan türk)

    uzaydaki tatlılar da genelde puding ya da supangle* formunda. böylece dağılmayı rahatça önlemiş oluyorsunuz.
    böyle

    son olarak, uzayda ıslak bezi de sıkamazsınız. neden mi?

  • (bkz: fringe)
    diyerek ankete bir katkı da ben koyayım istedim.
    gerek efekt, gerek konu, gerek kurgu, vs olarak türk versiyonu çekilmez.
    hadi çektiler diyelim, bizdeki seyirci bunu izlemez. 3. bölümden sonra yayınlanmaz bile.

  • eskiler öyle derler... haksız da sayılmazlar hani...

    edit: erkeğin huyu yokluktan varlığa geçince; kadının huyu varlıktan yokluğa düşünce belli olur.

    şunu da ekleyelim;
    “seni iki şey anlatır.
    hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır,
    her şeyin varken sergilediğin tavır…”

  • müthiş türk aile yapısını örnekleyen bir ifade.

    ilgisiz bir baba, vizyonsuz bir anne ve bu ikisinin arasında sıkışıp kalan ufku dar çocuklar.

    bu insanlar niçin böyle bunun da sebepleri var mutlaka.

  • evimizde gürcü bir yatılı yardımcımız var. oğlumla iyi anlaşıyorlar. çünkü çok konuşkan, enerjik ve eğlenceli bir kadın. aynı zamanda oğluma normal bir çocuğa nasıl davranılırsa öyle davranıyor. en çok bu yanını seviyorum.

    tam dört çocuğu var. en küçükler ikiz ve dokuz yaşındalar. en son bir yaşındalarmış anneleri buraya geldiğinde. babaları başka bir kadınla gidince bizimki mecburen buraya gelmiş. çocuklar hiç tanımamışlar yani ne anneyi ne babayı. diğer ikisi daha büyük ve her akşam annelerini arıyor ama ikizler konuşmak istemiyorlar. bazen konusu geçiyor. o anlarda neşeli kadın gidiyor yerine kırgın ve kızgın bir kadın geliyor. maaşının çoğunu onlara gönderiyor, iyi eğitim alsınlar iyi yesinler diye gurbette çalışıyor ama bunu o küçük çocuğun anlayamamasına da çok içerliyor.

    normalde her akşam oğlumu ben uyuturum. günün en güzel anlarını da o zaman yaşarım. az önce önemli bir telefon geldi ve biraz uzun konuşmam gerekti. saate dikkat etmedim. görüşmem bitip odaya gittiğimde oğlumun uyumak için yatağa girdiğini ablamızın da gürcüce bir ninni söylediğini duydum. kapı eşiğinde durup izledim biraz. sözleri anlayamıyordum ama çok dokunaklı söylüyordu. sesi de güzelmiş meğer bilmiyordum.

    yıllar önce şimdi adını unuttuğum bir fransız filmi izlemiştim. sabahın kör karanlığında mülteci genç bir kadın beşikteki bebeğini öpüp evden çıkıyor ve çalıştığı eve geliyordu. orada da kendi çocuğu yaşlarında bir bebek vardı. bir beşiğin başında kendi dilinde ninni söyleyerek uyutuyordu baktığı çocuğu.
    hayatın -en çok da acıklı olan- filmlere ne kadar benzediğini gördüm bu akşam.
    dünyanın neresine gidersen git içindeki özlemin ana dilinde bir şarkıyla giderilmeye çalışıldığını, seni görmek istemeyen kendi çocuklarını düşünürken bir başkasının çocuğunun saçlarını okşayacak kadar güçlü olunabildiğini gördüm. ya da belki mecburi bir kabullenişi.