hesabın var mı? giriş yap

  • "çabuk ve sıcak getirirseniz memnun oluruz" yazdım.
    adam çabuk ve sıcak getirip "memnun oldunuz mu?" diye sordu.

    dumur oldum.

  • uzun saatler uyuyup uyuyup yorgun olmamın sebebini sonunda öğrenmiş bulunuyor ve bulunmakla kalmıyor arttırıyorum;

    uyku, birbirini takip eden 5 farklı evreden oluşuyor. bu evrelerin 4'ü rem dışı evrelerken, sonuncusu genellikle rüya gördüğümüz dönemi kapsayan rem sürecinden meydana geliyor. bu 5 farklı evrenin sonlanıp tekrar başlaması 90 dakikalık bir zaman dilimini kapsıyor. döngü yarım kaldığında huzursuzluk ve uykusuzluğa neden oluyor. bu nedenle de, çalar saatle uyandığımız günlerde uzun saatler uyumuş olsak da son uyku döngümüz yarım kaldıysa yorgun hissedebiliyoruz. kısacası bilim insanları, uyku sürelerimizi 90 dakikanın katları olarak ayarlamamızı öneriyor.

    çok genişlemiş olan ufkumla daha dingin uykulara

  • sonradan görme birisi olarak, her uçağa binişimde, hosteslerin hiç kimseyi atlamadan herkese standart bir güleryüz takınarak "hoş geldiniz, iyi yolculuklar" demesi hep dikkatimi çekmiştir. bir yolculukta kabin görevlileriyle sohbet etme fırsatım oldu. sordum haliyle yorulmuyor musunuz, olmasa olmaz mı diye. öğrenince ufkum hafiften kızıla doğru ilerledi. girişte herkesle göz teması kurup, hoş geldiniz faslı yapmak aslında yolcuyu misafir psikolojisine sokmak içinmiş. böyle olunca insanlar koltuğa, ekipmanlara zarar vermiyorlarmış. ayrıca hostesler bu sayede otorite kurabiliyorlarmış, ev sahibi olarak. ben de bu içimdeki eğretilik nerden geliyor diye düşünürdüm. misafirliktenmiş.

  • bir erkek bir anda mesajlaşmayı bırakmışsa, mesajlaşmaya başlarkenki niyet ya da amacının gerçekleşmeyeceğini fark etmiştir. fark ettiği anda film kopar. enerjisini başka seçenekler için harcamak ister, yeni amaçlar oluşturup yoluna devam edecektir.
    biz kadınlar gevezeyiz, o kadar çabuk bitiremiyoruz diyaloglarımızı. neyin yolunda gitmediğini görüp ders çıkartmadan bitirmeyiz hiç bir şeyi.

  • kedilerin yakaladıkları böcek, fare vb hayvanları salonun ortasına, yataklarımızın üstüne bırakmasının nedeni.
    kedi sahipleri bilir kediler balkonda,terasta, bahçede ya da evin her hangi bir köşesinde yakaladıkları hayvanları getirip salonun ortasına bırakır. bu hayvan bazen bir kelebek olur bazen bir fare (bu başıma gelmedi neyse ki) kedi sahipleri de bu davranışı "hediye getirdi" veya "tebrik edilmek istiyor" gibi yorumlar yapar. çoğu kez de espri konusu olmuştur bu konu.
    aslında hayvanlar bunu bizleri eğitmek icin yapıyormuş. kediler her ne kadar yaklaşık 10 bin yıldır evcil hayvanlar olsalar da avcılık iç güdülerini kaybetmemiş canlılar. yapılan araştırmalara göre abd'de her yıl 4 milyara yakın kuş kediler tarafından avlanıyor. bu sayı avladıkları diğer küçük şeyleri de hesaba katınca inanılması güç ama 30 milyara yaklaşıyor. kedileri bu denli iyi avcılar yapan onların içgüdüleri, bu iş için evrimleşmiş vücutları ve yavruyken annelerinden aldıkları eğitim.
    özellikle dişi kedilerde görülen bu evin ortasına böcek vs bırakma nedenleri de sizleri bu hayvanları yakalayamayacak durumda görüp eğitmek istemeleri. o yüzdendir sıklıkla öldürdüğü kelebeği getirip önünüze koyup sizden bir şey bekler bakışları ile size bakması.
    kediler yavrularını eğitirken öncelikle ölü hayvanı getirip yavrunun önüne koyarlar. ikinci aşama ölmemiş ama kaçacak halde olmayan hayvanlarla talim yapmaktır. emin kedi besleyenler salonun ortasında acı çekerek yerde titreşen böceğin başında sabırla bekleyen kedi manzarasıyla daha önce karşılaşmıştır.

    yani hayvanlar 10 bin yıldır bizi eğitmeye çalışıyor. bu davranış özellikle kısırlaştırılmış disi kedilerde çok sık rastlanıyor. hayvanların gözünde ne kadar beceriksiz gözüküyoruz bir düşünün *.

  • sevincini paylaşmış kadın, kimi niye geriyor anlamadım. ilk işe girişte, evlenince ve nişanlanınca dağıtılır bu tarz şeyler. sevinç paylaşmaktır, gelenektir.

  • fort knox amerika'nin kentucky eyaleti louisville sehrinin guneyinde bulunan amerikan kulce rezevlerinin tutuldugu binadir. ıcinde ne kadar kulce altin oldugu cok tartismali bir konu olsa da (kimilerine gore ortada altin falan yoktur, kimilerine gore cok cok az miktarda altin vardir) tahminlere gore yaklasik 4176 ton altin bulunmaktadir.

    bu kadar fazla altini korumak tabiki de kolay bir is degildir. bunun icin cok cesitli ve karmasik guvenlik sistemleri gelistirilmistir. ilk olarak fort knox 109 bin hektar buyuklugunde bir amerikan askeri ussu'nun yaninda insa edilmistir. binanin dis duvarlari yaklasik 122 cm kalinliginda granitle kaplidir. bu dis yuzegi kaplayan graniti destekleyen celik, beton ve yanmaz maddelerin destekledigi dusunulmektedir. soylentiye gore dis duvar direk bir atom bombasini bile durdurabilecek kadar saglamdir.

    binadaki pencereler iceriden ve disaridan siki bir bicimde muhurlenmistir. ayni zamanda icerisinin gozukmemesi icin butun pencereler filtrelenmistir. penceredeki camlar ise ates ve kursun gecirmezdir.

    binanin giris kapisi yaklasik olarak 22 tondur ve kimse tek basina giris yapamaz. burada calisanlar bir grup halinde kendilerine verilen gunluk olarak degisen sifreleri kullanip giris yapmak zorundadir. calisanlarin haftalik calisma programlari devamli degisiklik gostermektedir.

    binanin altindan iceriye sizmalarin engellenmesi icin bina yaklasik 305 cm granit ve bir kac kademeli beton yuzey uzerine oturtulmustur.

    binanin her kosesinde icerinin her santimetrekaresini gosteren ve kayida alan guvenlik kameralari mevcuttur.

    binanin bahcesinde thompson marka hafif makinali tufekli kucuk karakollar vardir. 1970'ten sonra bu karakollar binanin ic kismina da insa edilmistir.

    binadaki kasalar mosler safe company tarafindan uretilmistir. kasalar hakkinda en son alinan bilgi; yaklasik 80 cm kalinlikta olup celik ve beton kullanilarak yapildigidir. daha sonra degistirilip, degistirilmedigi yada guclendirilip, guclendirilmedigi hakkinda bir bilgi yok.

    binanin kendisinin disinda etrafinda da cok yuksek guvenlik onlemleri bulunmaktadir. binanin bahcesini cevreleyen ve ilk bariyer olarak adlandirilan basit tel orguler pek cok hareket sensoru barindirmaktadir. ılk bariyerin arkasindan yaklasin 30 metrelik betonla guclendirilmis elektrikli bariyer olan ikinci bariyer gelmektedir. bunun yani sira binayi cevreleyen dikdortgen seklinde bir diger elektrikli bariyer vardir. ucuncu bariyer olarak adlandirilan bu kisimda guvenlik gorevlileririn giris cikislari icin guvenlik kapilari mevcuttur.

    bu bariyerlerin disinda 1937 yilinda dovme demirden yapilmis ve sekizgen seklinde olan binanin orjinal bariyeri vardir. ayrica 1970 yilinda binanin bahcesi duzenlenip duzeltilmistir. binadan bakildiginda guzel bir gorus alanina sahip olabilirsiniz.

    bunlarin yani sira fort knox cografi acidan bakildiginda kentucky gibi bir yere kuruldugundan denizden gelen tehlikelere karsi dogal olarak korunaklidir. ayrica binanin hemen dogusu bir takim sira daglar barindirmaktadir. ayni zamanda binanin hemen dibinde konuslanmis 16. cavalry regimen,19.engineer battalion,us army armor school ve 3. brigade combat team bulunmaktadir. daha basit bir sekilde anlatmak gerekirse; bina tanklar, zirhli askeri tasiyicilar, saldiri helikopterleri ve topcularin destekledigi 30 bin askerin dibinde kurulmustur.

    buraya kadar anlatilanlar sadece fort knox hakkinda bilinen guvenlik onlemleri. bu kadar guvenlik onleminin yaninda bir de tahmin edilenler var. bunlardan bir tanesi sel tunelleridir. soylenene gore binayi insa edenler bank of france'ten esinlenerek binaya sel tunelleri kurmuslardir. iceriye birisinin sizdigi tespit edildigi taktirde bu tuneller sular altina kalacaktir.

    bunun disinda ikinci ve ucuncu bariyerler arasinda anti personel mayninlari, havadan karaya fuze sistemi ve hareket sensorlu makineli tufekler oldugu dusunulmekte.

    bir diger sistem ise sanal yolcu izleme sistemidir. bu sistem yaklasik 4.5 km otedeki supheli hareketliligi guvenlik gorevlilerine bildirebilir. soylenene gore oradan gecmekte olan bir aracla, orada oyalanan bir insani ayirt edebilecek kadar yuksek bir yapay zekaya sahiptir.

    biyometrik kimlikler ise oldugu dusunulen bir baska sistemdir. bu sistem filmlerde gordugumuz kamera ve parmak izi okuyucusudur. yanliz buradaki kameranin estetik ameliyatlari bile anlayabildigi soylenmektedir.

    bu soylenenlerin hepsinin disinda bir de uydu korumasi oldugu soylenmektedir ancak butun bu sistemlerin dogrulugu yada yanlisligi hakkinda kesin bir bilgimiz yok.

    simdi hepimizin aklina neden boyle bir binanin kuruldugu gelebilir. bu konu hakkinda yazilip cizilen pek cok sey var ancak gercek bilgi cok cok az. sunu biliyoruz ki, ikinci dunya savasi sirasinda ingiltere magna carta ve bazi kraliyet muchevherlerini (bkz: crown jewels), amerika birlesik devletleri ise anayasasini (bkz: the constitution)ve bagimsizlik bildirgelerini (bkz: decleration of independence) korunmasi amaciyla fort knox'a yolladilar.

    bunlarin disinda komplo teorisyenleri fort knox'ta uzaylilarin tutuldugunu, biyolojik ve nukleer silahlar yada suikaste ugramis dunya liderleri ve duyaca unlu suclularin olu bedenlerinin (bkz: jimmy hoffa) saklandigini soyluyorlar. bir kisim komplo teorisyeni 1950'li yillarda olasi savas durumuna karsi fort knox'a yuklu miktarlarda morfin ve opium depolandigini iddia etmekte.

    bina ile ilgili iddialarin ardi arkasi tarih boyunca devam etmistir. 23 eylul 1974 tarihinde senator walter hudleston liderliginde 12 kongre uyesi ve 100 kadar basin mensubu fort knox'u ziyaret etmislerdi. ziyaretin amaci o zamanlar ayyuka buradaki altinlarin israil'e gonderildigi dedikodularini bertaraf etmekti. eylul 2010'da ise kongre uyesi ron paulbutun altinlarin orada olup olmadigina dair bir kontrol onergesi vermistir. bunlarin yani sira rusya lideri vladimir putin'in iddiasina gore dominique strauss-kahn burada bulunan altinlarin eksik oldugunu anladigi icin seks sucu islemis gibi gosterilip goz altina alindi ve hapse atildi.

    not 1: daha once yazilmis burasinin die hard 3 filmiyle bir alakasi yok. orasi new york'taki federal rezerve binasi.

    not 2: kopirayt, mopirayt hesabi. calan cirpan essogluessektir, godostur.

  • kişi başına düşen yeşil alan oranları;

    istanbul: 7,57 m2 / kişibaşı
    izmir: 6 m2 / kişibaşı
    ankara: 20 m2 / kişibaşı

    sorarlarsa gri şehir dersiniz kim bilecek?

    kuşbakışı 200-300 metre aralıklarla devasa yeşil parkların olduğu şehir ankara.

    istanbul'da tiyatrocular, seyirci gelmiyor diye ağlayadursun, ankara'da ortalama oyunlara gitmek için bile aylar öncesinden biletini alacaksın. senfoni konserleri full çeken şehirdir ankara.

    sorarlarsa pavyoncular dersiniz kim bilecek?

    covid19 yasaklarının hafifletilmesinden sonra bir moda sahilin haline bakın, bir izmir kordonun haline bakın, bir de seğmenler parkına bakın.

    en düşük profilli ilçelerde bile otobüs sırasını bozmayan şehirdir ankara.

    sorarlarsa ankaralılar barzo, öküz dersiniz kim bilecek?

    ankara'ya oradan buradan göçen şark kurnazlarını ve istanbul'dan gelenleri tenzih ederek;

    size taahhüt edilen işi, taahhüt edildiği gibi ve söz verilen zamanda aldığınız şehirdir ankara. iş dünyası ve iş ahlakı avrupa'ya en yakın şehirdir ankara.

    sorarlarsa ankaralılar çakal, şark kurnazı dersiniz kim bilecek?

    en iyi restaurantlar ankara'da olur. uluslararası mecraların verdiği avrupa'nın en iyi deniz mahsülleri restaurant'ı ödülünü arka arkaya alan mekan ankara'da.

    gezecek yerden beklentiniz fazla sayıda gece hayatı ve deniz kenarından ibaret değilse, gezecek yeri çoktur ankara'nın. aynı ülkede yaşamalarına rağmen etnografya müzesi ve anadolu medeniyetleri müzesi'ne gitmeyecek kadar sığ insanlar rica ediyorum eleştirmesin ankara'yı bu konuda. önce ülkenizde dünya için ne kadar önem taşıyan ne yerler var onu öğreniniz.

    sorarlarsa gezecek yer yok ağbi ankara'da.

    işin manevi kısmını bir kenara bırakıyorum, anlatmaya gerek bile yok çünkü her şehrin insanının yaşanmışlıkları farklı. ne siz ankara'nın manevi kısmını anlarsınız, ne de biz sizin şehrinizin.

    ama somut örneklerde sırf popüler kültür öyle diyor diye asılsız eleştirileriniz komik duruyor.

    eminim ağbi ankara şöyle ankara böyle diyenlerin bir kısmı da her 24 ocak facebook duvarlarına, instagram storylerine "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak" imza: uğur mumcu yazan adamlardır.

    bu durum sizi çok üzüyor, durumu yadsımak için "ahaha" diyeceksiniz ama ankara, türkiye'nin en entelektüel şehridir.

    esen kalın.

  • dağılın cahiller açıklıyorum.
    olay şöyle: firma diyor ki cumaya gitmek isteyen varsa gitsin. bir kişi ben gidiyorum diyor kalan 3 kişi de o çalışmıyorsa ben de o gelene kadar çalışmam deyip içeride oturuyor. iki taraf da haklı.

  • anime / manga dünyası one piece, bleach ve naruto ile altın bir döneme giriş yapmıştı. bu dönemin ürünleri yer yer duygusal anlar yaşatsa da genel olarak olumlu, dostluk yoldaşlık gibi kavramları ön plana çıkaran, azim ve mücadele ile işlerin düzeltilebileceğine inanan bir yapıya sahipti. ancak bu hikayelerin başlangıcından itibaren dünya pek burada anlatılan şekilde ilerlemedi. biz daha depresif, daha nihilist bir hale geldik. özellikle 90’ların bitiminden itibaren pek çok insan dünya hakkındaki umutlarını da yitirdi. bu durumun yansıması haliyle animelere de geldi. çünkü mesela hollywood, her zaman seyirciye oynamayı hedeflediği için bu tür olumsuz durumlara karşı tepkisi de yavaş oluyor. animeler ise daha deneysel bir tarza sahip oldukları için yeni dünyaya adapte olma konusunda daha hızlı. şimdi yeni dönem nihilist animelerin en önemli örneklerinden biri olan attack on titan’a ve depresif atmosferine bir göz atalım.

    --- spoiler ---

    attack on titan ilk bakışta mecha shounen’lere çok benziyor. ortaya bir tehdit çıkar, ana karakter bir kayıp yaşar, daha sonra azimle eğitime başlar ve şans eseri tehdide kafa tutacak gizli bir gücü olduğunu keşfeder. standart bir hikayede bu keşif yaşandıktan sonra ana karakterin kolay bir galibiyet alması, bu sırada sezon finalinde yeneceği rakiple karşılaşıp bir kere yenilmesi ve bir flash-back / eğitim sonrası finalde galibiyete uzanması gerekiyor. ancak attack on titan’ın dünyası böyle olumlu değil. öncelikle birinci sezon ana karaktere eziyet etmekle geçiyor. elinde muazzam bir güç olmasına rağmen eren 24 bölüm boyunca üstünlüğü asla ele geçiremiyor. kazandıkları ufak tefek galibiyetlerde bile takımın çoğunu kaybetmiş oluyorlar. yani durum tam olarak pirus zaferi her zaman.

    bunu da sırf izleyiciyi yormuş olmak için yapmıyorlar. her şeyin dayandığı bir mantık var. anime mücadele konusunda çok gerçekçi. eren’in ilk sezon boyunca karşısına çıkan tüm rakipleri titan’lık konusunda hem daha eğitimli hem daha bilgili. bu nedenle ana karakter daha çok bağırıyor diye rakiplerini yenecek diye bir kural geçerli değil. ayrıca anime kahramanlık hikayelerini de sevmiyor. hatta işin oraya döneceğini düşünen izleyiciyi de sık sık cezalandırıyor. mesela birinci sezondaki sert eğitimin ardından ekibin gelen titan’ları çerez gibi çitleyeceğini umuyorsunuz ama baya kabuslarınıza girecek görüntüler eşliğinde karakterlerin ölüşünü izletiyorlar. hatta bir ara ekip tekrar toparlanıyor. hadi yapabiliriz falan diyor. bu sefer daha beter yeniliyorlar.

    peki anime’de hiç mi kazandıkları an olmuyor derseniz oluyor. ancak onların da sonuçları var. bir karakter istediği yöne gitmeye başladığında ya büyük bir yıkıma sebep oluyor ya da etik anlamda gri ya da siyah alana geçmeye başlıyor. hatta çoğu durumda bunların ikisi birlikte yaşanıyor.

    animenin yenilikçi bir diğer yönü de ana karakterin ekipteki en güçlü insan olmaması. mesela dünyanın kaderini kime emanet edersin diye sorsanız 1) armin, 2) erwin 3) mikasa 4) levi 5) hange 6) historia 7) pixis falan diye giderdim ben. eren ilk 10’da yer alır mıydı ondan bile emin değilim. elemanın motivasyonu bile insanları kurtarayım değil dünyada ne kadar titan varsa hepsini öldüreyim üzerineydi. normalde ana karakterin birini bile isteye öldürmesi animelerde bile tabu olacak bir noktayken burada eren sürekli tekrar ediyor aynı şeyi.

    hele hikayenin finali yüzyıl arasanız bulamayacağınız türden. ana karakterimiz ülkesini kurtarma peşinde. işin içinde biraz da intikam duygusu var. bunun için de işlerin kaynağına gitmeye çalışıyor ki attack on titan, lore açıklama konusunda çok başarılı. eren yine gözü kara hareket ediyor ama hadi buraya kadar kabul. peki halkı kurtarmak için uyguladığı yöntem ne? tüm dünyaya savaş açmak. bunun için de kendi ülkesindeki insanlar dahil herkesi riske atmak. hatta bir tanesinin kendi hayatını alt üst ettiği colossal titan’ları çoluk çocuk demeden tüm dünyanın üzerine göndermek. yani etik anlamda bu artık siyah bile değil. ancak animenin zaten kimseyi kahraman olarak yansıtmak gibi bir derdi yok. eren’i de dünyayı kurtarmak isteyen bir çocuk olarak değil, travmatik şekilde belli bir fikre kapılan biri olarak anlatıyorlar sürekli.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak attack on titan başladığı tarihten itibaren çok farklı bir hikaye anlattı bize. düşündüğümüz hiçbir kalıba uymadan, aman izleyici / okuyucu ana karakter hakkında ne düşünür diye kendisini kısıtlamadan, yer yer stres olmanıza neden olarak hikayesini tamamladı. bu nedenle üzerine kafa yormaya değer bir anime / manga olduğunu düşünüyorum. ancak yine de hikayeye kapılıp binge watch yapmayın bence. çünkü bir saatten sonra gözünüzü kapattığınızda insan yiyen titan’lar görmeye başlıyorsunuz. kimsenin de uyumadan önce rod reiss’in titan haliyle karşılamak isteyeceğini sanmıyorum o nedenle.

  • esnaf kan ağlamasın diye gariban vatandaş ucuza yemek yemesin, taksi plaka sahipleri daha para kazansın diye diğer tüm alternatifler dövülsün, yasaklansın. olacak iş değil.