11 entry daha
  • murat bardakçı'nın vali dedesi cemal bardakçı'nın, hacıbektaş dergahı postnişini ahmet cemalettin çelebi ile yaptığı söyleşiden oluşan 1950 tarihli "alevilik ahililik bektaşilik" adlı bir kitabı var ki başkası adına utanmak ifadesinin tam karşılığı olsa gerek. görsel

    valiliği sırasında içişleri bakanlığı'ndan izin alarak 1921 yılı nisan ayı sonlarında hacı bektaş'a gitmiş. amacı, "aleviliğin hangi tarihlerde, hangi sebeplerle ve ne gibi şartlar içinde doğduğunu, mahiyetini, türkler arasında nasıl yayıldığını, son dört yüz yıllık tarihimizin sayfalarını dolduran o kanlı kardeş kavgalarının gerçekten onun eseri mi olduğunu tetkik" etmek ve de "idaresine memur olduğu milli hükûmete bağlılıklarını kuvvetlendirmekle mükellef bulunduğu insanlar üzerinde nüfuzunu arttırmak".

    güya amacı konu hakkında bilgi almak olan bardakçı, kendisiyle görüşmeyi kabul eden 2 milyonu aşkın alevinin bağlı bulunduğu hacıbektaş dergahının çelebi kolunun (bkz: dedegan) lideri 45 yaşlarındaki ahmet cemalettin çelebi'ye nasıl da alevilik hakkında ders vererek aklını aldığını inanılmaz bir özgüven patlamasıyla anlatmış. kitabı okudukça bu özgüven denilen mevzunun dededen toruna geçen bir maraz olduğuna bütünüyle kâni oldum.

    örneğin şu cümleyi, aklı başında bir insan karşısında alevi bir dini öndere karşı nasıl kurabilir acaba: "o ana kadar bilmediği, kimseden dinlemediği hakikatleri bardak bardak içirmenin çelebi efendiyi dimağ fesadına uğratabileceğini düşündüm." (s. 20).

    dahası, kitapta sadece kendi konuşmuyor bir alevi liderine, güya onun ağzından şu sözleri ettiriyor:

    "size belki garip görünür ama yine söyleyeceğim, şimdi bizim aleviliğimizin mahiyetini, onu doğuran sebepleri öğrenmek için sabırsızlık duyuyorum. bir de inanınız ki siz dinlerken benliğimin değişmekte olduğunu sanıyorum." (s.25)

    "(garip görünür) demekte haksız değildi. idrakinin işlemeye başladığı andan beri kendisini alevi bilen ve bu sıfatı tâ hacı bektaş'tan miras olarak aldığına inanan ve (aleviyiz) diyenler tarafından (imam) olarak tanınan bu adamın alevilikle hiç bir münasebeti bulunmayan bir kimseden bu akidenin içyüzünü öğrenmek istemesi şaşılacak şeydi tabiî... (s.25)

    "fakat uzun yüzyıllar nereden geldikleri, ne idükleri belirsiz cahil dedelerin ellerinde kalan, hindin (dokunulmazlar)ı durumuna düşürülen, irfan nurundan mahrum yaşayan bu zavallılar, hakikatte neye inandıklarının, kimlere niçin tapmakta olduklarının hiç de farkında değillerdi. ben, o güne kadar alevilerle yaptığım temaslardan bu kanaati edinmiştim. bu itibarla çelebi efendi'nin sözlerinde samimi olduğuna inanıyordum. kendisini daha fazla bekletmek ve üzmekte bir manâ ve fayda yoktu. hemen konferansıma başladım." (s.26)

    "hayır efendim, hayır, bu memlekette alevî ve kızıbaş yoktu, bugün de yoktur." (s.44)

    "türkler arasında, çoğumuzun sandığı ve duyduğu şekilde alevî, kızılbaş bulunmadığını kesin bir kanaat olarak ortaya koyan sözlerimi dinlerken çelebi efendinin gözleri yaşarmıştı..." (s.46)
hesabın var mı? giriş yap