54 entry daha
  • arkadaşlar isim yapmış başarılı ve kariyerli insanlar neden genelde erkeklerden çıkıyor biliyor musunuz?
    çünkü en verimli ve yaratıcı yaş aralığında çocuğuna daha çok zaman ayıran, ayırmak zorunda kalan, hatta çocuğuna kendini adayan genelde kadınlar oluyor da ondan.

    çocuk huysuzsa özellikle 4-5 yaşına kadar insanın inanılmaz şekilde enerjisini emer ve sabır sınırlarını zorlar. peki işin ilginç yanı nedir biliyor musunuz? çocuğun bu şekilde olup olmaması tamamen piyangodur.

    bu işin kitabı yoktur. bazen hiç emek vermezsiniz ve çocuk gayet uyumlu olur. bazen de tüm o uzman kişilerin tavsiyelerini yerine getirirsiniz; çocuğunuzla yeri gelir arkadaş olursunuz, yeri gelir disiplini elden bırakmazsınız. ama çocuk sonunda sizi zıvanadan çıkarabilir.

    evli çiftler en büyük sınavları bence çocuklu periyotlarında veriyor. çocuk yetiştirirken bazen hem kendinize vakit ayıramıyorsunuz hem de eşinize. enerjiniz bazen o kadar düşüyor ki çocuğu büyütmesi gereken iki görevli konumunda hissedebiliyorsunuz kendinizi.
  • arkadaşlar bir sakin. evlilik, çocuk bunlar gördüğünüz anda itici geliyor olabilir ama yaşarken insan anlamıyor.

    evli ve 15 aylık bir çocuk annesi olarak durumları anlatayım.

    hafta içi çalışıyoruz. çocuğa anaanne, babaanne dönüşümlü bakıyorlar. sabah gelip akşam dönüyorlar. bazı arkadaşlar yaşlı insanlara çocuk baktırmak diye nitelendirmiş. onlar kendileri istediler. hatta yorulmamaları için yardımcı da geliyor. fakat gelen kadını da istemiyorlar. yorucu mu diye sorduğumda da gayet hallerinden memnunlar. hatta sıra diğerindeyken bir diğeri özledim diye geliyor. veya tüm gün evde videolarını izleyip, sabahtan akşama kadar çocuğu konuşuyorlarmış.

    gelelim eş durumlarına. evet öncelik kesinlikle çocuk oluyor. çünkü çocuklar gerçekten çok benciller. acıktıkları anda yemek yemeli, uykusu geldiğinde uyumalı, altına yaptığı anda temizlenmeli, oynamak istediğinde oynamalı, gibi gibi.. gördüğünüz insanlarda idare edici taraf yok sanırım. biri yorulunca diğeri devralıyor. bi noktadan sonra zaten talep gelmeden biraz ben oyaliyim sen dinlen oluyor. zaten bunlar size eziyet geliyor. idare etmek ya da bir sorumluluk almak bencil insanlara göre hiç değil. çocuklar da bencil demiştim di mi? neyse sonra hep ben baktım, sen oturdun! sen çalışıyorsan ben de çalışıyorum! vb. tartışmalar kaçınılmaz oluyordur. belirli bir olgunluğa sahip olmadan çocuk yapılmaması gerekir. sonra mutsuz bir ailede büyüyen, mutsuzluğu nesneler ile giderilen çocukları etrafta bolca görürsünüz.

    ayrıca çocuk sahibi olmak tembel insanlara göre bir şey değil. kendimden örnek vereceğim. asla ambalajlı bir ürün yedirmiyorum. yoğurdunu, peynirini yapıyorum. sebze, meyve, çorba, ana yemek, ara öğün, vb. evde olan ne varsa yapıyorum. her gittiğim yere de kendi yaptığım yemekleri götürüyorum. bir yere gideceksem sabah erkenden kalkarım. günlük taze yemekleri hazırlanır. saklama kablarına konup, çocuk hazırlanır çıkarım. benim için; ev temizliği kimyasal olmayan deterjanlar ile yapılmalı, kıyafetler, bulaşıklar herşey organik deterjanlı temizlenmeli. yiyeceği yemekler organik olmalı. tüm bunlar da detaylı bir araştırma gerekiyor. eş burada ne kadar destek oluyor derseniz, bu konularda hiç. çünkü bunlar onun için problem değil. ama benim için önemli ve zevkle araştırıyorum. ayrıca mental gelişimi için de sürekli ebeveynler olarak desteklenmesi gerekiyor. sabah 08:00 akşam 18:00 çalışan birisi olarak işten çıkıp, haftada en az iki gün sosyalleşmesi için ya yürüyüş, ya park ya da yaşıt çocukları olan arkadaşlarım ile buluşuyorum. cumartesi’leri anne çocuk günü. kafamıza göre keyfini çıkartıyoruz. bol aktiviteli. baba çalışıyor. pazar aile günü.

    tüm bu saydıklarım evet çok yorucu. bazen en yorgun anlarında denk geliyor olabilirsiniz çocuklu insanlara. ama bir insanın büyüdüğüne şahit olmak çok farklı bir deneyim. bu deneyimi gözlemlemek beni çok yorsa da inanılmaz bir keyif veriyor. hani o kahvaltıda suratsız gördüğünüz insanlar var ya, evde uçtu uçtu, hooopp yakaladı gibi birbirlerine çocuklarını atarken inanılmaz keyif alıyorlar. tam bir altın top denilen şey.

    henüz zamanı gelmeyen insanlar için de çok korkunç denilen şey. ama allah yokluklarını aratmasın. biliyorum ki ben çocuk istemem diyen kişiler olmadığı zaman doktor doktor dolaşacak. inş öyle olmaz..
  • evli ve çocuklular 'mutluyuz' diyor, bekarlar 'hayır ben biliyorum, mutsuzsunuz.' diyor. hmmm. ama şu var, 2000'ler nesli çok çok çok tırt, çok kötü. yeni analar, babalar! siz bari bebeleri düzgün yetiştirin, 2010'ların nesli iyiyse de kötüyse de sizin eseriniz olacak.
  • genelde avmlerde ve serpme kahvaltı yaparken görülürler. evli ve çoçuklu olmanın sorumlulukları ve hayat telaşlarından olsa gerek habitatlarından uzaklaşmak onları hırçın ve mutsuz yapıyor sanırım. kendilerine avm ve popüler kültürün kölesi serpme kahvaltıcılar yerine doğaya çıkmalarını şiddetle öneririm.
  • mutsuz değil de yorgunlar bence
  • ebeveyn olmaktan bıkmışlardır. yazık! cık cık cık... avuçlarına mutluluk sıkıştırasım geliyor sadaka verir gibi.

    az önce bi tanesiyle north vancouver’da karşılaştım.

    çocuklar:

    - babbeaaaa! baabaeeeaaa yeaaaa!

    derken, baba:

    - ya bi durun, lütfen!

    diyordu.

    anne:

    - hadi çok biliyorsun, anlat bakalım çocuklarına.

    dedi. yurttan 9500 km ötede istanbul’da hissettim kendimi. günlük türkçe kotamı doldurdum. karşı kaldırıma geçtim.

    babanızın kıymetini bilin, piç kuruları!
  • evli çocuklu hatta ikinci çocuğu da yolda olan biri olarak söylüyorum ki tespitlerin bazıları kısmen doğru. bazılarının da eksik bilgi nedeniyle yanlış yorumlandığını düşünüyorum. yakın zamanda babamı kaybettim, kalp ameliyatı oldum, yoğun ve stresli bir iş hayatım var. bu durumda bırakın mutlu olmayı hayata nasıl devam ediyorum ben bile emin değilim. meseleyi evliliğe ya da çocuğa bağlamanın hiçbir anlamı yok. bu mantık sırp prens öldü diye birinci dünya savaşı başladı demekle aynı şey.

    bir kişi ideallerini gerçekleştirmişse on çocuğu da olsa avmde de olsa mutludur. avm dediğiniz halt tüketim toplumun size dayattığı saçma bir mekan sadece.
  • avm'yi tercih edenler mutsuzluklarinin farkında bile değil ama uzaktan bakınca hayatlarının ne kadar monoton olduğu o kadar belli kii.. insani evlilikten soğutur.
  • arkadaşlar mutsuzluğunuzu evinizde yada parklarda sürdürürmüsünüz ? avm de alışveriş yaparken duymak istediğim son ses o çocuklarınızın kabinlerin aralarında bağırışmaları. bide bebek arabalarınız var sorma .
    alışveriş yapsanız hadi neyse de vitrin yalamaya çocukla gelinmezki.
  • hiç çocuğun olmadan bilemezsin toplarına girmeyeceğim . aslında çocuğum var ama ben de bilmiyorum . insan olarak mutsuz birisi hiçbir zaman olmadım ki çocuklu olarak mutsuz olayım . zaten insanların mutluluk seviyeleri biraz olaylardan bağımsız olarak vardır . ama çocuk insanın elini ayağını bağlıyor . evlilik zaten sizi bir kalıba sokuyor; çocuk başka bir kalıba daha sokuyor. ve çocuklu aileler ortaçağ tabloları gibi sadece bir kaç temayı canlandıran basmakalıp görünümler veriyor dışardan bakınca . ama ne bileyim herkes biraz öyle değil mi zaten .

    organik tarıma merak sarmış zengin şehirlinin köye kaçma macerası

    etkinlikten etkinliğe davetten davete giden cihangirli reklamcı tipi

    öğle yemeğinde kol kola girip civarda yemeğe giden klimalı ortamdan çıktığı için dışarıyı soğuk sandığından yaz sıcağında kabanla dolaşan plaza beyaz yakalısı

    bunların da ne yaptığı az çok belli değil mi

    ya da modern hayatın bütün gereklerini reddedip sırt çantasından ibaret mal varlığı ile dünyayı otostopla gezen bohem hippi tip

    onun bile bir maskesi yok mu?

    neden haftasonları ortada görülen çocuklu “mutsuz” çifti bu kadar kafaya takıyorsunuz? kendiniz çok mu mutlusunuz ? hatta nefret ediyorsunuz ? az önce saydığım bir kaç tipolojinin yanında bence baş edilmesi en zor olanı çocuklu olmak. enerjinizi soğuran,sizi siz olmaktan çıkaran bir şey . çünkü bütün vaktinizi alıyor . ama insan kendini onarıyor . biraz izin verin , onarıyor. sonra orda yine kendi mutluluk potansiyeline bi şekilde ulaşıyor . ben ikizlerle başı kesik tavuk gibi dolaşırken bile biliyordum ilk yıllarda bunu. içten içe biliyordum . yavaş yavaş yine kendim oluyorum . zamanımı kullanmayı öğrenip kendime mutluluk alanları açıyorum .

    belki de nasıl bir modelde yaşayacağın değil önemli olan hayatı . ilk halledilmesi gereken şey “her nerde yaşıyor ve yaşatılıyor” olursan ol, kendini adapte etmeyi öğrenmektir . kendi mutluluk potansiyeline doğru yürümektir . varolan hayatına hayallerini de yedirmektir . yavaş yavaş sakince...

    ha küçük bir not : başkalarının mutsuzluğunu izleyip tespit etmek sizin ne kadar mutsuz olduğunuz gerçeğini değiştirmeyecektir. mutluluğu yanlış yerde arıyorsunuz. o insanlara eşit olarak paylaştırılan bir şey değil ki, ben mutsuz olunca sen mutlu olasın . mutluluğu kaynağında arayın. onun hepsi sizin !
106 entry daha
hesabın var mı? giriş yap