193 entry daha
  • nilay örnek'in nasıl olunur'una geldiğinde nefes almadan konuşması ile oyun için beni tırstırmış olan okan bayülgen konu ve yaklaşım olarak richard'ı - ki sinema tv'de şu sıralar dönen the lost king sağ olsun konuya hakimiz - güzel bir yerden yakalamış olsa da sahnede takibi zor bir iş çıkarmış. tabii benim düşen dikkat süremin de suçu var ama bitmek bilmeyen tiradlar arasında insan gündelik düşüncelere daha kolay dalabiliyor. yine de organizasyon açısından üç büyükşehir dışında izlenebilecek en güzel oyun ve bu açıdan kalkıp gelmeleri de çok değerli. yani en azından nihat zeybekçi'nin adını taşıyan bir yerde rock grubu eşliğinde drag queen izlemek enteresan bir deneyimdi. tabii o sıra insan yine düşüncelere dalıp acaba denizli akp'de kalsaydı bu oyunu yine oynatırlar mıydı yoksa konudan pek anlamayan linççi yobaz tayfanın şans eseri habersiz kalması sonucu öyle arada mı kaynardı merak ediyor. belki de sahneleri didik didik edip beğenmedikleri yeri linç malzemesi yapıp iptal ettirirlerdi. neticede mabel matiz konseri verdirmeyen yaratıklar bunlar. her neyse. bu düşünceler arasında konuyu çözmek yine mümkün tabii. zaten oyun size dümdüz bir akış sunmuyor, izledikçe taşlar yerine oturuyor ki bayülgen tiyatro izleyicisine tv'deki gibi aptala anlatır tarzda bir basitlik ile yaklaşmak istemediklerini sondaki söyleşide belirtti. girişte dağıtılan kağıtlarda da açıklanıyor oyunun paralel giden ikili dinamik yapısı. baştan anlamasanız da salondan anlayarak çıkmak mümkün yani. yine de oyunun sonunda biz fani ruhlar eğer anlamadıysak diye söyleşi vardı. vardı ama onda da laf olsun diye alınan sorulara okan bayülgen kafasında zaten konuşmaya karar verdiği şekilde cevaplar verdi. hatta 3. soruda bir kızcağızı bilerek yanlış anlayıp gırgıra vurunca eski programlarında telefonla bağlananlara uyguladığı tarifeye canlı canlı tanık olduğumuzu fark ettik. üstelik arkalardan birileri oo laf soktu gibisinden alkışlamaya bile çalıştı. biz de daha fazla dayanamayıp salondan çıktık.
    bu da böyle bir gündü, emeği geçenlere teşekkürler.
  • basit ve anlaşılır bir dili yoktur, ama bunu da iddia etmeyen bir oyundur.
    azıcık kafa yorun be kardeşim. adam oyunu anlatmak için sonrasında söyleşi yapıyor, siz de azıcık emek harcayın.

    ötekileşme üzerine derin, çok zamanlı anlatımı olan, görseller ve müziklerle desteklenmiş fevkaladenin fevkinde bir oyun.

    yeni oyunu için nevzat kaya ile bilgi alış verişi yapacak kadar derin işler çıkarmayı hedeflediğini duydum dünkü oyun sonrası söyleşisinde. daha ne isimler var kim bilir ama bak nevzat kaya diyor adam.
    bi' oku cv' sini.

    esasen ne bulursan oku! lütfen
  • iyi ve kötünün ötesinde bir yer var, seninle orada buluşuruz *

    iyi ve kötüyü ama en çok kötüyü sorguluyor richard. itilmiş dışlanmış bir ucube olarak kendini en baştan yaratmak için dramatik bir mücadele veriyor başkahraman r.hell. kovalanıp kaçtığı bilmediğimiz o yerlerde nelere maruz kaldı, nelere meydan okudu, nasıl bir belaya bulaştı da bu koca dünyanın kibirli ülkesinde küçücük bir tiyatronun kütüphanesine kendini dar attı. bilmiyoruz. bildiğimiz şu ki; pasaportunu yırtmış, ismini silmiş, toprağını terk etmiş bu bir ayağı topal, meteliksiz eğitimsiz tekinsiz r.hell’i arzuladığı hedeften koparmak imkansızdı. nihayet tüm kimliklerini derisinden soyup gelmiş, tüm aidiyetleriyle arasındaki göbek bağını taşla ezmiş birinin karşısına geçip york düşesi havasıyla bir yandan çay içip bir yandan köpeğini severken sempatiden vicdandan bahsetmek, kendi kendini kolundan tutup roy andersson filminin setine fırlatmak gibi olurdu.

    kral richard’ın ‘bir ata, bir ata krallığım’ feryadı, r.hell için ‘bir isme, bir kimliğe bütün hayatım’ olarak yankılanıyor sahnede.
    richard acımasız, richard kötü zalim ve bir de üstüne mendebur. soylu krallığın, güneş batmayan ülkenin, beyaz tenli altın saçlı, kusursuz elf soyunun bir arızası, tanrıların lanet ettiği defolu yaratık! hem haksız hem çirkin. çirkinliği katil olmasından daha büyük bir kabahat! o halde derhal yazmalı bunu shakespeare! bütün dünya asırlarca böyle bilmeli bu hadsizi. çirkinliğine bakmadan kral olmaya cüret eden ucubeyi!

    hal bu ki eline kan değmeyen kral, şah, padişah görmüş mü bu tarih! açın da okuyun taht için kardeş, baba, evlat, dost, alim katleden hükümdarları. ancak onlar kahramandır gereğini yapmışlardır, akıllı ve de hakikatli devlet adamlarıdırlar. haklarıdır bütün bunlar çünkü onlar soylarına yaraşır gösterişli kusursuz genleri taşırlar.
    yüzlerce yıl evvel shakespeare’e sipariş edilen richard ile bugün bize sunulan ‘bu iyidir, şu kötüdür’ etiketleri arasında ne fark var? kötü karakterin filmlerde esmer, sakat, çirkin figürlere verilmesi. baş rol starların yakışıklı güzel insanlardan seçilmesi. başrol oyuncu bir katil tecavüzcü suçlu mafya bile olsa sırf eli yüzü düzgün karizmatik diye izleyici tarafından hoş görülmesi, affedilmesi. çirkin karakterin her zaman şüpheli bulunması, izleyicinin güvenini kazanamaması.
    elbette bu sahtekarlığa karşı duran yazarlar, sanatçılar da vardı. quasimodo bir hikayede baş rol oldu bütün çirkinliğiyle. frankenstein’ın canavarı, picasso, munch! kusursuz tanrısal formlarınız rönesansınızda kaldı, alın size gerçek olan! iyisiyle kötüsüyle kusurlu, yani normal insan!

    hikaye boyunca r.hell’e acımakla ondan tiksinmek arsında gidip geliriz ve sorgularız içten içe, nedir bu kötülük! okan bayülgen bizi geçmişten referanslar vererek anda tutmaya çalışır. olan oldu izleyici, şimdi buradan bak bakalım, ne düşünüyorsun!
    insan devamlı varlığına ilişkin somut kanıtlar oluşturma derdinde, bu gerçek. ''bakın buradayım, varım, önemliyim, şurada yazan benim adım...'' kimlikler, koltuklar, tapular, ruhsatlar, banka hesapları, üyelikler, kartvizitler… ve bütün bunlara sahip olmak ve daha önemlisi elde tutabilmek için kurulan tüm sistem, bir başkasının kaybet(tiril)mesine bağlıdır. birileri sınavı geçemeyecek, biri yumruğunu daha iyi sıkacak, biri daha çok ödün verecek ve çark dönecek. 500 yıl önce şarabına zehir katardınız rakibin, şimdi soruları önceden alıyorsunuz! her türlü hayatı kayan biri var! bu hançer bir kalbe girecek. bu belli!

    dünya gezegeninde yüzlerce yıl kuralları belirleyen, onları çiğneyen, değiştirip dönüştüren, yargılayan, hüküm ve infaz eden hep insan olduğuna göre; bütün insanlık aynı fikirde olsa bile, geri kalan tüm yaşam formları insanı kötü ve adaletsiz bulmaya devam edecek.
    iyilik-kötülük aynı batından gelen iki kardeştir. durmadan birbirinin yerine geçer durur. taşlaması da kucaklaması da çoğu zaman anlık duygu hadisesi; adil olmak ise kötünün bile kabul edeceği anlaşılır bir vicdan meselesidir bence.
    kimdir bu iki richard!
    richard kötüdür, hell talihsizdir. richard akıllıdır, hell cahildir. richard korkaktır, hell umutludur. richard çirkindir, hell iyidir. richard aptaldır, hell kurnazdır. richard cesurdur, hell umutsuzdur.
    oyun boyunca benim açımdan ikisiyle ilgili böyle kavramlar uçtu durdu havada.

    sonunda şuraya vardım, oyun bitip okan söyleşi için karşımıza geçtiğinde. iyi ve kötü; başkalarının bizim adımıza karar verip önümüze sunduğu etiketli ürünleri seçerek bir yargıya varmayacağımız kadar kişisel ve anlık değişkenlerdir. iyiyi mükemmelle, kötüyü kusurla özdeşlemek ve mükemmelle kusurluyu da genel kalıplarla yorumlamak ölümcül bir hatadır.

    ps: sevgili okan. dünya gözüyle seni görmek, izlemek, coşkuna derdine dünyana şahit olmak olağanüstü bir deneyimdi. bizlere bu deneyimi yaşattığın için sana ve ekibine teşekkür ederim. var ol.
  • okan bayülgen'in uyarlama ve performans olarak türkiye'de kancayı arşa attığı bir oyun. tabi hayatı boyunca klasik piyes izlemeye alışkın izleyici için ilk anda kavraması zor. bu yüzden izleyicinin keyif alabilmesi için richard gerçekte kimdir, orjinal oyun metni nedir, okan'ın richard'ı ne analtmaktadır sorularına evinde çalışıp gelmesi gerekir. okan da, yalın alpay da bunu tavsiye ediyor zaten döne döne. adam aynı anda iki oyun sahneliyor ve biri tarihi klasik bir metin diğeri güncel bir dram. bir tarafta da güncel soruşturma aksı ilerliyor çünkü ortada cinayet var.
    bu kadar katmanlı bir işi, aaa okan gelmiş görelim, kafasıyla gidersen kafan çorba vaziyette tıs tıs evine geri dönersin.
  • kötülüğün ne olduğunu tartışmaya açan okan bayülgen uyarlaması.
    iyilik, kötülük, ahlak, adalet binlerce yıldır insanlığın konusu olmuştur. tartıştıkça görecenin kaçınılmazlığı ile sonsuz çelişki ortaya çıkınca, otorite çeşitli yasalar normlar yazılı yazısız kurallarla bir çerçeveye oturtmaya gayret etmiş en nihayet tek tanrılı dinlerle aslında tevrat'ın 10 emriyle birlikte ana prensipler belirlenmiştir.
    tanrıya inan, çalma, yalan söyleme, zina yapma, öldürme vs. hal böyle olunca tüm toplumlarda mesela çalan kişi kötü ahlaksızdır. katil hasız olduğu kadar kötüdür de. yalancı ahlaksız aynı zamanda kötüdür, gibi.
    kültür tarihi de bu algoritmalardan yola çıkarak hırsızı, dinsizi, katili betimlerken tanrının sevgisinden azade lanetli biçimde imgeleyerek kısa yolu seçmiştir. kalbinin çirkinliği yüzüne vuranlar, nursuzlardır onlar. ne kadar deforme, ne kadar çirkin gösterirsen o kadar kötüdür. richard da işte bu mantalitenin hışmına uğrayanlardandır.
    ne yazık ki bu genellenmiş kanıksanmış çarpık önyargı günümüzün popüler kültürü tarafından da kabul görmektedir.

    ayrıca (bkz: kötülük argümanı)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap