• sunay akın'ın iş bankası yayınlarından çıkan son kitabı.
  • insanlığın kültürel tarihinin ilginç ve bir o kadar da unutulmuş, geçmişin karanlığında kaybolmuş kırılma noktalarını, yaşanmışlıklar üzerinden birbiriyle bağdaştırıp okuyucuya sunmaya çalışan cidden vasat bir kitap. (tanıma bak hele hele..) sunay akın, o kabına sığmayan heyecanlı üslubuyla anlatsın, dinleyelim, tamam ama aynı üslupla yazmaya çalışınca benzer etkiyi yaratmıyor. bırak benzer etkiyi yaratmayı, bir müddet sonra sinir bozmaya başlıyor o salak amerikanvari üslubu ve anlamsız ünlem işaretleri. (hede hödö kimdi bilin bakalım, evvet doğru bildiniz! falan hoş değil.)

    neyse efendim, buraya kitap arkası yazısının hepsini yazmak isterdim ama üşendim şimdi, kısa bir araştırmayla nette bulunur zaten, yeter ki aramaya inan evladım. fakat kitabın içindeki ilginç başlıklardan ortaya bir karışık yapayım sizin için:

    -cervanes istanbul’da
    -istanbul’dan 1.372.640 kuruş!
    -atatürk neden hiç uçağa binmedi?
    -zaro ağa, king kong ve che guevara
    -nazım hikmet ve uzaylılar
    -kara kedi felix istanbul’da
    -aşiyan’a çakılan uçak
    -istanbul boğazı’ndan mehtaba çıkmak

    içeriğe değinecek olursak, yazarın çok bariz ‘’bakın çok ilginç değil mi yaa, alın okuyun.’’ tarzı ekonomik kaygılarının olduğunu, anlatımdaki ‘’salağa anlatır gibi’’likten kitaplarını, kitapevlerinin ‘’en çok satanlar’’ rafından alan kitleye hitap ettiğini görürüz. belli ki bu kitap oluşturulurken çok araştırma yapılmış birçok verinin en derinine inilmiş ama bunlar basıma kadar kırpılmış da kırpılmış ortaya gayet yüzeysel ve okuyucuyu doyurmayan bir şey çıkmış. lüzumsuz bilgiler ansiklopedisi serisi çok çok daha iyiydi, en azından kapsamlıydı mesela bu konuda.

    son olarak diyeceğim o ki, tarih, sanat tarihi, sosyoloji, mimarlık, ne bileyim şehir planlama bölümündeki öğrenciler okumasın arkadaş bu kitabı. bunların dışında da bu tarz ‘’tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bilgiler’’ elde etmek isteyen, okumaktan zevk duyan genç dimağlar, bu işi gayet profesyonelce yapmış olan yazarlara ve eserlerine eğilsinler. naçizane tavsiyem istanbul ansiklopedileri’nin iyi bir başlangıç olabileceği yönünde.

    (bkz: istanbul ansiklopedisi)

    arkadaş ben üslup falan çekemem hele sunay'ı hiç çekemem bana hayvanlar gibi sağlam kah bilim kah feza kah gündelik eşya bağlamında kültürel tarih kitabı lazım, beni anca o keser diyen cabbar cevval gençler ise şöyle buyursun:

    (bkz: parfümün erotizmi)
    (bkz: bisiklet otomobil televizyon)
    (bkz: şeker ve güç)
    (bkz: temiz ve kirli)
    (bkz: gündelik bilmeceler)
    (bkz: benim adım newton)

    bir de şöyle bişi var belki alakalıdır:

    (bkz: at hırsızı)
  • küçük bir ayrıntı ama ilk öyküde küçük bir detay gözden kaçmış. vecihi'den bahsedilirken neşeli günler filminin bir karakteri olduğu yazılmış. doğrusu, herkesin bildiği gibi gülen gözler olmalı.
  • öyküler iyi hoş da sunay akın'ın aralara serpiştirdiği megalomanlık kokulu tümceler beni benden aldı. mesela şu nedir? akın kendinden bahsediyor:
    "dünyanın her kıtasından gelen insanları gözlemlemek daha ilginç gelir, empire state'in 1930'larda ünlü oyuncak fabrikası marx tarafından üretilen teneke oyuncağını istanbul oyuncak müzesi'ne kazandıran ve tepesine de bir king kong oyuncağı koymayı ihmal etmeyen şaire.(54)" afferim sana. ne biçim de düşünmüşsün. tebrik ederim. bir de hemen hemen her öyküde rastlanabilecek bir oyuncak müzesi reklamı var ki bu düşüncelerimi adeta onaylar nitelikte. anladık orayı sen kurmuşsun, çok da iyi etmişsin, ama her öyküde de insanın gözüne bu kadar sokulmaz ki. sanki bazı öyküler sadece bu müzeden bahsetmek için yazılmış gibi. çok gidesim olduğu halde akın'a gıcıklığımdan gidemiyorum oraya. o da yapma etme luthien kardeş başımızın üstünde yerin var diye ısrar ediyor ama önce şu megaloman tavrından vazgeçmeli. sonra düşüncem ben bu mevzuyu.
  • bu güzel kitabı elime almadan önce zannediyordum ki kitabın belirli bir kahramanı ve olayların yaşandığı belirli bir yerin olduğunu, aya ulaşma çabasının altında yaşanan olayların kahramanın etrafında gelişeceğini, sunay akın'ın o masalsı şiirsel anlatımı içinde soluksuz okuyacağımı düşlüyordum.meğersem yanılmışım..

    kitaba başlar başlamaz anladım ki her zaman hayatlarını merak etmiş olduğum tarihte ün salmış sanatçıların, bilim adamlarının ve hükümdarların genelde sanatsal alanda ilgi duydukları ve onları üne kavuşturan anılarından, eserlerinden ustalıkla cımbızla alınmış bilgileri bilimsel düzleme kaydırılması, kitabın ilk sayfasından itibaren anında farkettiriyor.bu da beni kitaba olan ilgimi bir kat daha artirmış oldu..

    kitapta van gogh'dan orhan veli'ye, nazım hikmet'den cervantes'e, attila ilhan'dan che guevera'ya, napolyon'dan sultan abdülmecit'e, goethe'den neil armstrong'a, tarihte efsane olmuş bir çok insanın anıları ve bu anılardan insanlığın en büyük hayallerinden biri olan gökyüzüne, yıldızlara ve ay'a ulaşma çabası, titizlikle çalışılmış bu hikayelerin sentezinde olduğu şaşırtıcı olarak hikaye sonlarına doğru anlaşılıyor...

    sunay akın bu eserinde haklı olarak kendi halkına ve tarihine sitemde bulunmuştur...çünkü tarihteki sanatçılarımız, bilim adamlarımız olsun eserlerinde gökyüzüne, yıldızlara ve ay'a yer vermiş olmalarına rağmen(ki burada da bu eserleri yetersiz buluyor) bu uğurda hiç uğraşılmamış olduğunu ve de hiç bir gayret gösterilememesini bu kitapla birlikte üzülerek kendine ve bizlerin yüzüne vurmuş oldu..

    ayrıca yazar 20.yüzyıldan itibaren tarihte ün salmış bazı oyuncakların nasıl meydana geldiğini, hangi fikirle oluştuklarını masalsı biçimde sunmuştur..

    kitapın bence tek olumsuz tarafı, finalin olmamasıydı..sanki kitabın orta yerinden bir hikayeyle bile bitseydi yine aynı şekilde bitecekti gibi geldi...böyle güzel bir kitaba, güzel bir kapanış cümlesi yakışırdı gerçekten.

    kitapta beni en çok etkileyen olay ise che guevara'nın, ailesine öldürülmeden önce yazdığı son mektubunda nazım hikmetin(mektupta türk şair hikmet olarak geçiyor) bir sözünden alıntı yaparak o mektubu sonlandırması oldu..

    kitapta beni etkileyen sözlerden bir kaçı :

    "bir kere ay'a ulaşmayı kim başaracaktı..1920'li yıllarda çocukların düşlerine, oyunlarına yaptıkları uzay oyuncaklarıyla ay'ı hedef gösteren mi, yoksa hala bu yıllarda bile çocuklarına oyuncak olarak kaynana zırıltısı(televizyondaki kaynana programları) olan millet mi?oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor".....

    "bilim ve sanat, toplumlar için bir kuşun iki kanadı gibidirler.bu iki kanadı kullanan toplumlar uçarlar ve özgür olurlar.kullanamıyanlar ise tavuğa dönüşürler.tavuk toplumlar birileri önüne yem atsın diye bekler.uçamayan toplumlar önüne atılan yemleri kafaları önde gagalamak için uğraşırken, arkalarından yumurtaları alınır.."
  • kitaptaki öyküler arasında pilot vecihi beyin yaşadıkları insanın içini burkar.
  • çok keyifli ve öğretici bir kitap. bilimle iç içe, matriks bağlantılarla şaşırtıcı hikayeler sunan, araştırmacı, eğitici ve eğlenceli.
    dünyanın dört bir yanından insanların öykülerini okurken sanki bir hazine bulmuşçasına heyecan duyuluyor. çünkü bu öyküler öyle her yerde bulunabilecek popüler bilgilerden çok uzak. müze aşığı sunay akın her fırsatta bilimi, müzeciliği övmekle kalmayıp şaşkınlıkla gezdiğim oyuncak müzesine de göndermeler yapıyor. zira müzede gördüğüm ve çok önemsemediğim bir çok oyuncağın arkasındaki hikayeyi okumak çok keyif verdi. kitap genel olarak masalsı anlatımı ile gerçekle kurgu arasında bir his uyandırıyor ve her yeni hikayede sil baştan bir heyecan uyandırıyor. neden ay hırsızı mı ? çünkü neredeyse her hikaye bir şekilde, uçmakla, aya ayak basılan tarihle ya da sadece ay üzerine kurulan hayallerle bağlantılı..
  • sunay akın'ın sohbetlerine benzeyen üslubuyla yazdığı eğlenceli kitabı. ay, uzay, havacılık bunlarla bir şekilde ilişki içerisinde olmuş insanların hayatlarından notlar şeklinde düzenlenmiş. yalnız hafif bir sunay akın megalomanlığı seziliyor ayrıca kesif bir oyuncak müzesi reklamı.
  • okuyanı yormadan kendi içine çeken ve kendine has bir havası olan bir kitap. öğretici ve son derece eğlenceli.
  • yani her hikayedeki tekrarlanan üslup bana sıkıcı geldi.
    örnek veriyorum "x kişisi 1946'da bunları yapmış, şöyle de böyle de olmuştur ... ve işte o hepimizin bildiği uzaylı zekiyedir."
    tüm hikayeler istisnasız böyle.
    keyifle okudum. ayrıntıların zerafeti vardı.
    megalomanlığına bir de benim deyinmeme gerek yok diye de düşündüm bir an.
hesabın var mı? giriş yap